30 Ekim 2008 Perşembe

NEREDE BU PARALAR?

Ülkemizi yönetenler “ZENGİNLEŞİYORUZ, MİLLİ GELİRİMİZ ARTIYOR” , diyorlar.

PEKİ BU PARALAR KİMİN CEBİNE GİRİYOR?

2000 yılında; İstanbul'da yaşayanlar içinde en zengin % 1 ile en fakir % 1 arasındaki gelir fark 322 kat, ülke düzeyinde bu oran 236 katmış. Yani bir avuç zenginin evine yılda 7.5 ila 10,5 milyar TL girerken milyonlarca yoksulun evine ayda 32 milyon TL giriyormuş. (5.10.2000 Sabah Gazetesi Necati Doğru)

BU GÜN FARKLI MI?

Bu yıl FORBES Dergisi, Türkiye'nin en zengin 100 kişisinin serveti 85 milyar dolarmış.

En zengin 100 kişinin 73 ü en çok vergi ödeyen 100 kişi arasında yokmuş.

En zengin,1 milyar doların üzerinde serveti olan 10 kişiden dördünün vergi ödeyenler listesinde adı yokmuş.

Dahası Maliyenin ilan ettiği "vergi rekortmenleri" listesinde yer alan, en çok vergi ödeyen 100 kişi içinde "En zengin 100 Türk" yer almıyormuş.

Faiz gelirleri de beyana tabi değilmiş. Ayrıca, şirket ortakları “Şirket kar dağıtmadı” diye gelir vergisi de ödemiyorlarmış. (Fikret KIZILOT – 04.01.2008)

Ama aylık geliri 450 YTL geçen asgari ücretli vergi veriyor.

Ne ülkenin zenginleşmesi, ne kişi başına milli gelirin artması ne de pastayı büyütmekle hiç bir şey değişmiyor.

Ülkede huzur, güven ve refah kurulamıyor. Çünkü milli gelir, zenginlik, pasta adil dağıtılmıyor.

Pastayı bir avuç kişi yiyor, kemer sıkmak, sıkıntı çekmek, acı ilacı ise vatandaş içiyor.

Neden?

Çünkü parası olandan vergi alırsak “PARA YURT DIŞINA KAÇAR” diyorlar.

BU İKTİDARDA KENDİNDEN ÖNCEKİLERDEN FARKLI OLMADIĞINI GÖSTERDİ.

YOLSUZLUK, ve YOKSULLUK kaldırmak için iktidara geldik dediler, YOKSULLUKDA, YOLSUZLUKDA daha da artmadı mı?

Bu adil olmayan sistemi değiştirmek bir yana fırsattan yaralanıp “PASTAYI KENDİLERİ VE YANDAŞLARI İLE PAYLAŞTIKLARINI” medyada her gün görmüyor muyuz? Yolsuzluk haberlerinin ardı arkası geliyor mu?

Kısa sürede bir çok kişi iktidarın nimetlerinden yararlanıp zenginleştiler. Sade vatandaşlar gibi yaşarken değiştiler. Yüksek duvarlı ve korumalı sitelerde, yalılarda, villalarda yaşamaya başladılar. Yazın özel plajlarda boy göstermeye başladılar. Kendileri ve çocukları lüks arabalara binmeye başladılar. Çocukları büyük sermaye gerektiren şirketler kurmaya, ihracat, ithalat yapmaya büyük paralar kazanmaya başladı. Bazılarının çocukları büyük şirketlerde üst düzey görevlere geldiler.

Çocuklarını özel kolejlerde, yurt dışında, en iyi okullarda okutmaya başladılar. Çok yıldızlı otellerde dolarların havalarda uçuştuğu, takılan altınların hesabının tutulamadığı sünnet ve düğünler yapmaya başladılar.

En lüks mağazalardan hatta Avrupa’dan giyinmeye, adını bile duymadığımız uzak ülkelere gezilere gitmeye yapmaya başladılar.

Vatandaşı da unutmadılar.

Her geçen gün sayıları artarak yoksullaşan milyonlarca kişiye, aç kalmasınlar diye alışveriş kuponu, kömür, yiyecek, harçlık yani “SADAKA” dağıtıp “ALLAHA ŞÜKREDİN, SABIR EDİN, ALLAHA İSYAN ETMEYİN, DİNDEN İMANDAN ÇIKMAYIN, İBADETİNİZDEN AYRILMAYIN, ALLAH SİZE DE DAHA FAZLA VERİR” diyorlar.

Bu yardımlar için paraları bile ceplerinden vermediler. Çıkarılan yeni yasa ile devlete vergi vermesi gerektiği para ile (yani yine kendi cebinden değil devlet kesesinden, okul, yol, hastane yapılması gereken) paradan veriyorlar. Yada yardımları Devlet ve belediye bütçelerinden yapıyorlar.

Suç;

“ZENGİNİ DAHA ZENGİN, FAKİRİ DAHA FAKİR YAPAN, İŞSİZLİĞİ, ARTTIRAN” “BOZUK DÜZENDİR.”

Ama esas suç;

“BİZE OY VERİN, ÜLKEDE HUZUR, REFAH, BOLLUK ve ZENGİNLİK” getireceğim dedikleri halde Anayasa ve Yasalar değiştirmeyen “SİYASİ İKTİDARLARDIR.” 30.10.2008

10 Ekim 2008 Cuma

BİZE BİR ŞEY OLMAZ (MI?)

Bankalarımız sağlam, batmaz, küresel kriz bizi fazla etkilemez, “BİZE BİR ŞEY OLMAZ” diyorlar.
Acaba doğru mu?
İhracat yaptığımız ülkeler ABD, AB, dünya ülkeleri küresel krizde.
Bu ülkeler para olmadığı için dış alımlarına kısıtlamalar getirecek.
O zaman bizden aldıkları malları azaltacak. İhracatımız azalacak.
İhracat azalınca döviz gelirimiz azalacak.
Bu ülkelerden gelen turist sayısı da azalacak. Bu durumda turizm geliri de azalacak.
Üretim yapan işletmelerimiz (REEL SEKTÖR) ürettiği malı satamayacak.
Satamayınca kazanamayacak.
Turizm şirketleri zor duruma düşecek.
Bu durumda sermaye sahiplerinin bir kısmı işini küçültecek
Bir kısmı iflas edecek.
İşini küçültenler çalışanların bazısını işten çıkaracak.
Kapanan, iflas eden işyerlerinin çalışanları işsiz kalacak.
İşsiz kalan insanların bir çoğunun;
Kredi kartı, tüketici kredisi, konut kredi borçları, otomobil kredisi borçları olacak.
Bu kişiler işsiz kaldıkları için borçlarını ödeyemeyecek.
Bu kişilere kredi veren bankalar zor duruma düşecek.
Biraz mürekkep yalamış insanların çok iyi bildiği Kapitalizmin kuralları vardır.
Kapitalizm yıllar boyu şu ivmeyi izlemiştir.
Bolluk, refah ve kriz.
Refah ve bolluk kaç yıl sürer?
Ama refah ve bolluktan sonra er veya geç kriz gelecektir.
Kapitalizm, özel sektörün elinde olan üretim araçları ile üretilen malların yüksek kar ile satmak üzerine kurulu bir düzendir.
Elde ettiği ile yetinmeyen, yok olmamak için daha fazla, çok daha fazla kazanmak, büyümek, en büyük olmak üzerine kurulu olan bir düzendir.
Bunun için kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Rakibi kim olursa olsun ezip geçmek zorundadır. Büyük balık küçük balığı yutar diye düşünür. Devletin müdahalesine karşıdır.
Ama satılan bu malları alacak insanların alım gücü olması gerekir.
Sermaye sahipleri çalışana yüksek ücret verse az kar edecek.
Az ücret verse malını satamayacak.
O zaman ülke dışında yeni pazarlar bulması gererek. Ama pazarlar paylaşılmıştır. Pazarı ele geçirmek için kıyasıya bir savaş yaşanır. Acımasızca sömürülen ülkelerdeki pazarlardaki insanlarında bir süre sonra alım gücü kalmaz. Bu kez borçlandırmak gerekir.
Ama ülkeler ve insanlar ödemeyecekleri kadar borçlanırsa;
İşte o zaman KAPİTALİZM KRİZE GİRER.
Kriz sonucu ne olur?
Bazı sermaye sahipleri ellerindeki varlıkların el ve ayaklarının altından kaydığını görür. Kağıt üzerinde kurulmuş imparatorluklar yıkılır gider.
Yıkılan imparatorluklar yerine başkaları tarafından yeni imparatorluklar kurulur.
Krizin bittiğinde “VARLIKLAR EL DEĞİŞTİRMİŞTİR. ÜRETİM ARAÇLARI, ARAZİLER, YER ALTI VE YER ÜSTÜ ZENGİNLİKLERİ, HER ŞEY DAHA AZ KİŞİDE TOPLANIR.”
Sonuçta krizin faturasını;
Az sayıda batan sermaye sahipleri ile,
Kriz süresince aç, açık kalan, sefil olan milyonlarca işçi, emekçi, küçük esnaf ve dar gelirli öder.
Bu kapitalizmim kaçınılmaz kuralıdır. Yine öyle olacaktır.

BELEDİYE BAŞKANI KADAR ÖNEMLİ

Belediye başkan adaylarının delege hatta üyelerin oyu ile seçilmesini canı gönülden destekliyorum.

Partilerin Belediye başkan adayları belirlenmeden belediye meclis üyelerinin kim olacağı konusunda fikrimi söylemek istiyorum.

Bir parti örgütü ve üyelerinin olarak amacımız nedir?

Ne olursa olsun belediye başkanlığını kazanmak mı?

Yoksa belediye başkanlığını kazanmak ve kazanan başkan ve ekibin başarılı olması, BERGAMA’ yı yaşanacak güzel bir kent yapması mı?

Bence belediye başkanlığını kazanmaktan çok daha önemli seçilen başkan ve meclis üyelerinin başarılı olmasıdır ve BERGAMA’ yı yaşanacak güzel bir kent yapmasıdır.

Bunun içinde önemli olan bu işi başaracak ekip ile bu göreve gelmektir.

Yıllardır belediye başkan adayları “EKİBİM İLE GELİYORUM” demiş olsa da belediye başkanlığını kim kazanmış olursa olsun bu ekibi hiçbir zaman göremedik. Hiçbir zaman BELEDİYE BAŞKANININ yanlışlarına karşı çıkan (birkaç istisna dışında ki onlarda büyük olasılıkla kişisel çıkar için başkana karşı çıktı) bir ekip görmedik.

Meclis üyeliği için dahi kesinlikle tepeden inme aday belirlenmesine karşıyım.

Ancak seçilmek için ve seçildikten sonra başarılı olmak için de bazı kriterlerin olması gerektiğine inanıyorum.

Bunun partili üyelere zorla değil de ikna yolu ile bunun muhakkak anlatılmasının yararlı olacağına inanmaktayım.

Bu kriterler nedir?

Bergama meclis üyesi toplam 25 kişi. Eğer bir parti belediye başkanlığını kazanırsa en az 15 – 20 arası meclis üyesi kazanılacaktır.

Aday olacak meclis üyeleri için öncelikle bu güne kara meclis üyeliyi yapan, aday olup seçilemeyen kişilerin bu kez aday olmaması için ikna edilmesi,

İlk sıralarda ;

En az 5 meclis üyeliğine, uzman, dürüst, saygın, başarılı (mali müşavir, mühendis, mimar, şehir plancısı, hukukçu, doktor gibi) kişilere (parti üyesi olsun veya olmasın) aday olması için öneri götürülüp bu kişilerin (ön seçim yapılsa bile) seçilmeleri için teşvik yapılması, bu meclis üyesi adayı olarak seçilmeleri konusunda parti üyelerinin iknası yolu ile desteklenmesi için çalışma yapılması,.

En az 2 – 3 meclis üyeliği için esnaf meslek odalarından (başkanları değil, bütün meslek odalarının ortak belirlediği kişiler arasından) kişinin adaylığı için destek olunması,

Belediye başkan adayı kim olursa olsun ona en az 3 kişilik meclis üyelik kontenjanı hakkı tanınması.

Geriye kalan meclis üyelikleri için (ki en az 2 – 7 kişi) parti kadrolarından yine bu görevi hakkı ile yapabilecek kişilerin seçilmesi,

Eğer bunları yapmaz isek belki yine belediye başkanlığını kazanırız ama kesinlikle bir dahaki seçimi kaybederiz.

Bundan çok daha önemlisi bu günkünden çok daha kötü belki de yaşanamaz bir kent yaratmış oluruz. 08.10.2008