16 Kasım 2008 Pazar

NEDEN YENİ BİR ANAYASA?

NEDEN ANAYASANIN DEŞİŞTİRİLEMEZ İLK 3 MADDESİNİ DEĞİŞTİRMEK İSTİYORLAR?

Bu gün, 1982 yılında 5 generalin seçtiği kişiler tarafından yaptırılan yasakçı anayasanın bir çok maddesi TBMM de siyasi partilerin uzlaşması ile değiştirildi.

Bundan sonra da daha demokratik, insan haklarını genişleten, hukukun egemenliğini geliştiren bütün değişiklikler yapılabilir.

Sadece ve sadece Anayasamızın ilk 3 maddesi yani;

“Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” Diyen 1 . maddesi

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Diyen 2. Maddesi

“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.” Başkenti Ankara’dır. Diyen 3. Maddesi

Değiştirilemez.

Peki öyle ise neden tamamen YENİ BİR ANAYASA istiyorlar?

Çünkü esas amaçlarını gerçekleştirmelerine anayasanın ilk 3 madde engel oluyor.

LAİKLİK ilkesini değiştiremedikleri için kadınlarımızı çarşafa sokamıyorlar. Kadınlarımıza medeni yasa ile verilen hakları geri alamıyorlar.

Demokratik laiklik cumhuriyeti, ulus devleti, İSLAM CUMHURİYETİNE dönüştüremiyorlar.

Başkentimizi İstanbul’a taşıyamıyorlar. Cumhuriyet devrimlerine geriye döndüremiyorlar.

Üniversitelerde TÜRBANI serbest bırakacak anayasa değişikliği Anayasa mahkemesi 11 üyesinden (sadece hukukçu olmayan anayasa başkanın tek oyuna karşılık) 10 üyenin kararı ile “ANAYASANIN İLK 3 MADDESİNİN ÖZÜNE AYKIRI ANAYASADA DEĞİŞİKLİK YAPAMAZSINIZ” diye iptal edildi.

Ama onlar dururlar mı?

İşte bu nedenle şimdi Anayasanın “DEĞİŞTİRİLEMEZ HÜKÜMLERİNE” karşı savaş açtılar.

“Bize millet yetki verdi. TBMM biz çoğunluk olarak halk – millet adına anayasa ve yasalarda her türlü değişikliği yapabiliriz” diyorlar.

ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ ve DEĞİŞTİRİLMESİ DAHİ TEKLİF EDİLEMEZ maddeleri hiçbir ülke anayasasında yok. Diyorlar.

Bunu bazı üniversite hocaları, Anayasa mahkemesinin HUKUKÇU OLMAYAN Anayasa mahkemesi başkanı ve bütün ön görüşleri anayasa mahkemesi asil üyeleri tarafından kabul edilmeyen anayasa mahkemesi ropotörü olmak üzere kendileri gibi düşünen hukukçularla gündeme taşıdılar.

Ama gerçek hiç de onların söylediği gibi olmadığı hemen açığa çıktı.

Bu konuyu SABAH GAZETESİNDE 12.11.2008 günü Erdal ŞAFAK çok güzel ve açıkça dile getirmiş.

BİLKENT Üniversitesi'nin Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı ile düzenlediği "Anayasalardaki değiştirilemez ilkeler" konulu sempozyum düzenlenmiş. Bu sempozyumda;

Anayasa mahkemesi roportörü Doç. Dr. Osman Can, “1961 ve 1982 anayasalarını Ferman anayasaları olduğunu, değiştirilemez hükümlerin varlığının anayasalarda meşruiyet sorunu yarattığını söylemiş.

Dr. ERGUN ÖZBUDUN ise, (Hazırladığı yeni Anayasa taslağına kimsenin sahip çıkmadı) Anayasanın "Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin yoruma açık olduğunu, Bu kadar geniş kavramları değiştirilmezlik kapsamı içine sokmak ve hükümlerin bekçiliğini de Anayasa Mahkemesi'ne bırakmak, ona Anayasa değişiklikleri konusunda sınırsız takdir hakkı tanımaktır" demiş.

Federal Alman Anayasa Mahkemesi eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. WİNFRİED HASSEMER, Alman Anayasası'nda da değiştirilemez hükümler bulunduğunu (Not: 79/3'üncü madde), Değiştirilemez hükümlerin varlığı demokrasi açısından kabul edilemez" demiş ama hemen ardından "Yine de değiştirilemez ilkelerin haklılığının bulunduğunu düşünüyorum. Toplum içinde bu normların yeri vardır. Bazı normlar istikrarlıdır, süreklidir." Demiş.

Erdal ŞAFAK, (Bir not daha: Sadece Türk ve Alman anayasalarında değil, birçok devletin temel yasasında da değiştirilemez hükümler yer alıyor. Fransız Anayasası'nın 89'uncu maddesi, Portekiz Anayasası'nın 288'inci maddesi, Belçika Anayasası'nın 130'uncu maddesi, Yunanistan Anayasası'nın 139'uncu maddesi gibi.) demiş.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yıllarca Türkiye'yi temsil eden Rıza TÜRMEN;

“Ünlü Alman hukukçusu HANS KELSEN, 'Saf Hukuk Teorisi' adlı kitabında anayasaların görevinin siyasal iktidarlara yasal sınırlar getirmek olduğunu, Hukuka uygunluk ilkesi, her hukuk sisteminin temelini oluşturur. Yasama organının tasarruflarının geçerliliği anayasaya uygun olmalarına bağlıdır. O nedenle yasama organının yargı denetimine tabi olması, anayasal düzen için gerekli bir güvencedir. Anayasalardaki devletin temel yapısına ilişkin hükümlerin değiştirilemez nitelik taşımasının mantığını anlamak kolay. Bu maddeler öylesine ilkeleri kapsıyor ki, değiştirildikleri takdirde, o devlet başka bir devlet olur." Demiş.

Bu konunun anıt isimlerinden ROGER DUVERGER, "Temsili demokrasiler, seçimle gelen krallar üretir."

LORD ACTON, "Demokrasinin en yaygın kötü yönü, çoğunluğun tiranlığına yol açmasıdır." Demişler.

Erdal ŞAFAK yazısının sonunda;

"Seçilmiş kralların ve Çoğunluk tiranlarının” devletin vazgeçilemez ilkelerini ve varoluş felsefesini yozlaştırmamaları, çürütmemeleri, ortadan kaldırıp farklı rejimlere, bambaşka bir devlete dönüştürmemelerinin hukuki çözümü iktidarların yetkilerinin anayasayla sınırlandırılmasında ve devletin temel yapısını koruma görevinin anayasa mahkemesine verilmesinde görüldü.

Adnan Menderes'in milletvekillerine "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" diye seslenmesinin anayasaya değiştirilemez hükümlerin girmesine yol açtığını hatırlatıyor.

1961 anayasası yapanlar çok partili döneme geçtikten sonra 1950 – 1960 yıllarında çoğunluğa dayalı iktidarların (özellikle pek parti iktidarlarının) sakıncalarını görünce;

Bundan sonra bir daha hiçbir parti veya lider “BEN HALKIN ÇOĞUNLUĞUNUN OYUNU ALDIM, MİLLET BANA YETKİ VERDİ, ANAYASAYI VE YASALARI İSTEDİĞİM GİBİ DEĞİŞTİRİRİM, İSTEDİĞİM UYGULAMALARI YAPARIM, DEVLETİN PARASINI İSTEDİĞİM GİBİ, İSTEDİĞİM YERE HARCARIM demesin diye KUVVETLER AYRILIĞI ilkesini benimsemiştir.

1961 anayasasında;

Hükümetlerin bütün uygulamalarının denetimini TBMM ne,

Çıkarılan yasaların anayasaya uygun olup olmadığını denetleme yetkisi Anayasa mahkemesine,

Hükümet ve kamu görevlilerinin karar ve uygulamalarının anayasa ve yasalara uygun olup olmadığını denetlemek yetkisi Danıştay’a,

Hükümet ve kamu görevlilerinin harcamalarının anayasa ve yasalara uygun olup olmadığını denetlemek için de Sayıştay’a

İşte bu nedenlerle yani "Seçilmiş kralları ve Çoğunluk tiranları” engellemek için yer almıştır.

Bütün bunları gördükten sonra sizce
“ANAYASAYI KÖKTEN NEDEN DEĞİŞTİRMEK İSTİYORLAR?” 12.11.2008

TARİH, TURİZM, DOĞA

Ülkemizde tarihi ve doğayı kimse önemsemiyor.

Halbuki DOĞA DA, TARİH DE sadece o yöre ve ülkenin değil tüm dünyanın malı ve milyonlarca yıl öncesinden bize bırakılan ve bizimde gelecek kuşaklara bırakacağımız değerli mirasıdır.

Bergama "TARİH ve TURİZM" zengini bir kenttir.

BERGAMA LİSESİ MEZUNLARI DERNEĞİ olarak 5-6 yıl önce para ödüllü liseler arası "TARİH VE TURİZM" konulu bir kompozisyon yarışması düzenledik.

Bergama ve kasabalarındaki bütün liselerde duyurduk. Kaymakamlığa, ilçe Milli eğitim müdürlüğüne duyurduk.

Yarışmaya sadece 10 öğrenci katıldı. Bunun en büyük nedeni TARİH VE TURİZM ile iç içe bir yerdeki başta eğitim görevlileri olmak üzere tüm görevlilerin dahi bu konuya önem vermediğindendir.

Halbuki bu yıl kermes de "BERGAMA TURİZMDEN NEDEN YARARLANAMIYOR? NASIL YARARLANMALI?" diye panel düzenledi.

ALLİONİ ye gelince;

Bergama da öyle bir hava yaratıldı ki başta Bergama ziraat odası başkan ve yöneticileri olarak tüm çiftçi ve köylüler ALLİONİ nedeniyle "PAŞAKÖY ve ÇALTI KORU BARAJLARI" YAPILAMIYOR. çiftçi ürününü sulayamıyor verim alamıyor ve zarar ediyor.

Bu düşüncenin yayılması iktidar ve yandaşlarının da işine geliyor.

Böylece siyasi iktidarın köylü ve çiftçiyi desteklemekten vaz geçtiği, tüccarın insafına terk ettiği gerçeği de unutturulmuş oluyor.

Bergama'da düzenlenen panelde şu soruyu sordum.

"EĞER BARAJ YAPILIR VE ÇİFTÇİ ÜRÜNÜNÜ SULAR VERİM ARTARSA ZARAR ETMEYECEK Mİ?"

Zaten panelde çiftçiden çok siyasetçiler "hatta DP millletvekili adayı Burhan ÖZFATURA' da" vardı. Çünkü 22 temmuz 2007 seçimleri öncesi idi.

Büyük bir çelişkidir ki bir yandan ALLİONİ sular altında kalsın, çiftçi kazansın diyeceksin,

Bir yandan "ALTIN ÇIKARMAK İÇİN" doğa harikası, KOZAK’DA, ALTINDAN ÇOK DAHA DEĞERLİ ve hiç bitmeyen, binlerce insanın geçim kaynağı MİLYONLARCA ÇAM FISTIĞI AĞAÇLARINI KESMEK İÇİN İZİN VERECEKSİN.

Ovacık'ta olduğu gibi 10 yıl sonra ALTIN bitecek, siyanürlü toprak yığınlarının olduğu tepeler geride kalacak.

Ne kadar ağaç dikersen dik, siyanürün hiçbir tesiri olmasa bile doğanın eski durumuna gelmesi kaç yüz yıl alır?

Orman demek ağaç mıdır?

Ormanda yaşayan küçük, büyük hayvanlar, toprağın yapısı kaç yılda eski halini alır?

Para verip altın alırsın.

Ama çıkardığın altının binlerce katını versen katlettiğin KOZAK FISTIK ÇAMI ORMANLARINI ve O DOĞAYI ESKİ HALİNE KESİNLİKLE GETİREMEZSİN. 29.08.2008