2 Şubat 2008 Cumartesi

BOLLUK AYI

Eski devirlerde iş buldukça çalışan (kara kullukçu) fakir bir ailede Ramazan ayı yaklaştıkça kadın “Ramazanda geliyor, oruç tutulacak, Allah kocama iş verse de Ramazanı çoluk, çocuk sıkıntısız geçirsek” diye hem dua ediyormuş. Ramazan ayı gelmiş, adam her gün eve eli dolu geliyormuş. Kadında “tevekkeli ramazan ayı bolluk ayı derler, Allah bereketini veriyor” dermiş. Ramazanı hiç yiyecek sıkıntısı çekmeden geçirmişler. Kadın da halinden memnunmuş.

Bir gün çamaşır yıkmayacak, kazanı aramış bulamamış. Akşam kocasına “kazanı bulamadım, nerede sen biliyor musun?” deyince, Adam “KAZANI BOLLUK AYI YEDİ” demiş.

İşsizlere iş bulamıyorlar, asgari ücreti arttıramıyorlar, memur maaşlarını yükseltemiyorlar, herkesi sosyal güvenceye kavuşturamıyorlar ama YEŞİL KART, YARDIMLAR VE (özellikle Belediyeler tarafından) AŞ EVLERİ, RAMAZAN AYLARINDA KURULAN İFTAR ÇADIRLARI ve SADAKALARLA halkın gönlünü alıp onları kandırıyorlar. Ara sıra başbakan veya bir bakan basına yansıyan dertli bir aile veya çocuğa yardım edince “sanki işsizlik yoksulluk sadece birkaç kişinin sorunu imiş de o güne kadar haberi olmamış, olur olmaz ilgilenip sorunu çözüvermiş” gibi medya bunu göklere çıkarı yüceltiyor.

Ülkenin tüm ürettiği malları satarak elde ettiği döviz 100 milyar dolar ve turizmden de 30 milyar dolar toplam 130 milyar dolar diye övünürken, yaptıkları harcamaların 180 milyar dolar olduğunu söylemiyorlar. Her yıl 40 milyar dolar kadar fazla harcamanın bir kısmını IMF, DÜNYA BANKASI gibi tefeci kurumlara borçlanarak karşılarken geri kalanı da ülkenin neyi var neyi yok satarak karşılıyorlar. Bu güne kadar niyetlenseler bile hiçbir iktidar partisinin “halkın tepkisinden korkarak ve anayasa ve yasalar izin vermediği için satamadığı” devletin 85 yıllık cumhuriyetle özdeşleşmiş dev tesislerini özelleştirme adı “BABALAR GİBİ” altında satıyorlar. Öyle satıyorlar ki pahalı, ucuz, anayasa, yasa, kamuoyu ne der demiyorlar. Fakir ailenin, bir kazanı varmış ama ülkemizde satacak çok şey var. Örneğin, dünyada küresel ısınma, susuzluk tehlikesi konuşulurken AKARSULARI bile satacaklarını söylüyorlar. Petrol, Altın ve başka madenlerin aranması yer altı hazinelerimiz için “doğayı yok etme pahasına” yabancılara izin veriyorlar. Daha da sıkışırlarsa kimsenin aklına gelmeyecek satacak çok daha şeyler bulacaklardır. Ama gelecek kuşaklar, havası, suyu, toprağı kirlenmiş ot bile yetişmeyen, hiçbir şeyi kendinin olmayan yaşanmaz bir ülke, ve satacak hiçbir şey bulamayacak. Bütün bunları yapıp bir de “EKONOMİ DÜZE ÇIKTI, DÖVİZ BOLLUĞU VAR, BORSA YÜKSELİYOR, DOLAR DÜŞÜYOR” demeleri yok mu?

Ve bunları yaparken, ülke vatandaşlarına satarken kendi yandaşlarına, yabancılara satarken de kendilerine destek olacak kişilerin almasını sağlayabiliyorlar. Yapılan her özelleştirmenin ardından usulsüzlükler, yolsuzluklar yapıldığı açığa çıksa da aldırmıyorlar, dokunulmazlık zırhına sarılıyorlar, meclisteki çoğunlukları ile yargılanmaktan kurtuluyorlar. Dahası emirlerindeki bürokratları da koruyorlar, yargılanmalarına izin vermiyorlar, gerekirse yasaları hatta anayasayı değiştiriyorlar.

Hepsinden acısı ise bunların yanlışlığını söyleyenlerin hepsi suçlu, kendileri ise “demokrasiyi, hukuku, özgürlükleri, insan haklarını savunan parti” olduğunu, ülkeyi kaldırdıklarını, geleceğin daha parlak olacağını söylüyor, “ZEYTİNYAĞI GİBİ “ her zaman üste çıkıyorlar. İnsanları da buna inandırıyorlar. Bütün bunları yaparken de, insanları inandırabilmek için, kendilerinin “Müslüman, dindar” olduklarını, hiçbir çıkar düşünmediklerini yaptıkları her şeyi halka hizmet için yaptıklarını hatta kendilerinden başkalarının “dindar olmadığını bile” söylüyor, kutsal dini inançları, kullanıyorlar.

AB ye şimdi almayın ama “İLERİDE ALIRIZ” sözü verin aday ülke yapın dediler, her dediklerini yaparak desteklerini aldılar. ABD Türk ve Müslüman Afganistan ve Irak’ ı işgal ederken stratejik ortağız, süpürmeyin kullanın dediler ABD nin desteğini de aldılar. Medya patronlarına özelleştirmelerden pay vererek veya baskı kurarak, olmadı el koyarak medyanın da desteğini aldılar. Bu nedenle, medya, iş adamları, bu sistemden pay alanlar gerçeği biliyorlar ama ses çıkarmıyorlar. Halka gerçekleri söylemiyor, dahası halkın gerçekleri görmesini engelliyorlar.

Bütün bunları rahatlıkla yapabiliyorlarsa, engellenemiyorlarsa bunun nedeni,

Toplumun örgütlü olmaması, 1980 den sonra toplumda çok fazla kirlenme olması, topluma “gemisini kurtaran kaptan, memurum işini bilir, köşeyi dön de nasıl dönersen dön, beni ısırmayan yılan bin yaşasın” zihniyetinin hakim kılınması sonucu insanların toplumsal politika ve çıkarlar yerine kişisel çıkarların peşinde koşması, bütün bu yapılanlara sessiz kalmasıdır.

En önemlisi de sol, sosyal demokrat ve merkez sağ partilerin halkın sorunlarına çözüm bulacakları bir politikaları geliştirememeleri, halka güven vermemsidir.

İŞTE BU YÜZDEN BU GÜNE KADAR EKSİKLERİ DE OLSA ÜLKEMİZDE VAR OLAN DEMOKRATİK SOSYAL, LAİK HUKUK DEVLETİNİN GELECEĞİ ÇOK CİDDİ TEHLİKE ALTINDADIR. 2007

Hiç yorum yok: