15 Şubat 2008 Cuma

YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI

Anayasamız kuvvetler ayrılığını benimsemiş.

YASAMA TBMM'nin görevi.

Yasaları çıkarmak, hükümeti denetlemek.

YÜRÜTME, TBMM den güven oyunu almış Başbakan ve bakanlardan oluşan hükümet.

YARGI;

ANAYASA MAHKEMESİ: Yasaların Anayasaya uygun olup olmadığını denetler.

YARGITAY: Yargının yasalara uygun ve adil karar verip vermediğini denetler.

DANIŞTAY: Yürütmenin her kademesinde yaptığı uygulamaların anayasa ve yasalara uygun olup olmadığını denetleyen,

SAYIŞTAY: Devletin tüm harcamalarının yasalara göre yapılıp yapılmadığını denetleyen.

Bütün bu kurumlar demokratik hukuk devletinde bağımsız olmalıdır. Çünkü her biri hiçbir etki altında kalmadan görevini tarafsız olarak yapabilmelidir.

Ancak gerçekte böyle midir? Günümüzde yargının bağımsız olmadığı en uzman hukukçular, hatta siyasetçiler tarafından dile getirilmektedir.

Öncelikle Yargıç ve savcıların atama ve yer değiştirmeleri ile özlük haklarına bakan "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda" Adalet bakanı ve müsteşarının bulunması bağımsızlığı zedeleyen bir durum olduğu belirtilmektedir.

Yürütme her ne kadar "biz kurulun işine karışmıyoruz" deseler: de yargı mensuplarının görev yerlerinin değiştirilmesinde her zaman yürütmenin ağırlığının olduğu kabul ediliyor.

Ayrıca bütçede yargıya ne kadar ödenek ayrılacağı, personel, bina, her türlü ihtiyaçları, yargıç ve savcıların korunması dahil hep yürütmenin alacağı kararlara bağlı.

Yargı bağımsız olmadan, siyasetçilerin ve üst bürokratların dokunulmazlıkları kalkmadan ülkemizde "temiz toplumun" kurulamayacağı hala bazı kesimler tarafından kabul edilmiyor. "Bozuk düzen dayanağını kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlememesinden, yönetenlerin yargı denetimi dışında kalmasından alıyor. Yasama, Yürütme ve yargı bu üç kuvvet bilinçli olarak öylesine birbiri içine sokulmuş ve öyle akıl almaz bir kaos yaratılmış ki, suçlular cezalandırılamıyor, kimseden hesap sorulamıyor. Bu ülkede bir kez yönetim kadrolarına sızmayı başarmışsan; yargı senin için yok; Yasalar senin için işlemiyor. Soygun yap, kurtuluyorsun. Partizanlık yaparak Devleti zarara uğrat, kurtuluyorsun. Kamu bankalarını iflas ettir, kurtuluyorsun. Belediyelerde korkunç rüşvetler al, bir iki yıl içinde karun gibi zengin ol, kurtuluyorsun.

Çünkü yönetenler kendilerini yasa denetimi dışına çıkarmışlar. Türkiye'nin en büyük yarası yargı. Anayasa ve yasalarda bu konuda yapılması gerekli değişiklikleri, iktidarı, muhalefeti ile siyasetçiler yapmıyorlar.

Bu değişiklikleri TBMM, yani milletvekillerinden başka kimse yapamayacağına göre bu değişiklikler nasıl olacak? Halkın baskısı desek böyle bir talep güçlü şekilde yok. Eğer bir siyasi parti programına "dokunulmazlıkları kaldıracağım" dese oyu ne kadar artar? Eğer halk dokunulmazlıkları kaldırma sözü vermeyen partiye oy vermeyeceğim derse umut olabilir. Ancak. bir AKP milletvekili seçimlerden önce “halktan bize DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRIN diye bir talebi yok” diyor. Öyleyse Bu değişiklikler nasıl olacak?

Bu sorunun yanıtı, “HEPİMİZ, HANGİ PARTİYE OY VERECEK OLURSAK OLALIM” oy istemeye gelen, lider, parti yöneticisi, milletvekili, belediye başkanı, il ve belediye meclis adayları, il, ilçe yöneticilerinden önce “seçildikleri taktirde dokunulmazlıkları sınırlandır” sözü alalım. 22.01.2008

Hiç yorum yok: