30 Nisan 2009 Perşembe

KÖY ENSTİTÜLERİ

KÖY ENSTİTÜLERİ

ATATÜRK, kurtuluş savaşının kazanılmasından, EMPERYALİST ÜLKELERİN ANADOLU'DAN kovulmasından sonra esas savaşın CEHALETE karşı olacağını söylemişti.

Yıllarca ağaların, beylerin, kara cüppeli hoca ve şeyhlerin insafına terk edilmiş cahil bırakılmış.

İşte bu nedenle CEHALETİN yenilmesi, Anadolu insanının en kısa zamanda ve en iyi şekilde eğitilmesi için KÖY ENSTİTÜLERİ açılmıştır.

Cahil ama öğrenmeye susamış, zeki kız, erkek köy çocukları kendi okullarını kendileri yapacak, okuyacak, araştıracak, öğrenecek ve daha sonra kendileri gibi öğrenmek isteği ile yanıp tutuşan gençleri eğitmek için köylere gidecekti.

Köy enstitülerinde bu gençler, köylünün her ihtiyacına çözüm olabilecek bilgilerle donatılıyordu.

Tarım, inşaat, el sanatları, müzik, resim ve daha birçok konuda eğitiliyorlardı.

Ama sadece okuyarak değil ayni zamanda yaparak öğreniyorlardı.

Anadolu'nun ücra bir köyünde öğretmenlik yaparken, soracak yardım isteyecek kimse yokken gerek duyulabilecek her şeye donanımlı hale getiriliyorlardı.

Zaten çoğu Anadolu köy çocukları idi. Köylülerle birlikte yaşıyor, onlarla dertleşiyor, ihtiyaçları olduğunda onların yanında oluyorlardı.

Okuma yazma, araştırma ve sorgulamayı öğrendikleri gibi, plan, proje çizebiliyorlar, inşaat ustalığı yapabiliyorlardı.

Okullarına sıraları kendileri yapıyor, körüğün başına geçip, demire şekil veriyor, nal, çapa, pulluk yapabiliyorlardı.

Ağaçlara aşı yapıyor, tarlaların sürüyor, her türlü ürünün hasadını yapabiliyorlardı.

Daha iyi mahsul alabilmek için hangi ürünün nasıl ekilip nasıl bakılacağını, hastalıklardan nasıl korunacağını, insan ve hayvanlar hastalandığında, yaralandığında ilk yardımı biliyor, iğne yapmasını hatta ebeliği öğreniyorlardı.

İl ve ilçeye uzak üstelik yolu olmayan Anadolu köylerinde her an karşılaşabilen sorunlara çözüm olabilecek bilgilerle donanmış olarak köylülerle birlikte yaşıyorlardı.

Düşmanları cehaletti.

Onlar kalem tutan askerlerdi.

Genç Türkiye Cumhuriyetin bekçileriydi.

Cumhuriyeti koruyacak, yaşatacak, ülkede yönetimini devir alacak zeki, bilgili, zihni hür, vicdanı hür insanlar yetiştirmek için eğitiliyorlardı.

Hepsi görev aşkı ile yanıp tutuşuyordu.

Yolu bile olmayan, her tülü mahrumiyet içinde kıvranan köylere gitmekten çekinmiyor, gocunmuyorlardı.

Her biri nerede cehalet varsa nerede öğrenmek için yanıp tutuşan insanlar varsa oraya gitmeğe hazırdı.

Anadolu köylüsünü yıllardır sülük gibi emenler köy ve toprak ağaları ve onlarla birlikte cahil halkı hurafeler, yalan yanlış din bilgileri ile aldatan yobaz ve softalar gençlerin eğitilmesini istemiyorlardı.

Biliyorlardı ki, köylüler, gençler kız ve erkekler okur, öğrenirlerse, kanlarını emen, sülükleri sırtlarından söküp atacaklar, bu güne kadar kendilerine anlatılanların doğru olmadığını, kandırıldıklarını hepsinin yalan, hurafeler olduğunu anlayacaklar, toprak ağaları ve yobazlar egemenliklerini devam ettiremeyecekler.

İşte bu nedenle, yıllarca uğraştılar, didindiler, yalan ve iftiralarla cahil halkın dini duyguları da kullanıp sonunda Köy enstitülerini kapatmayı başardılar.

Ama o güne kadar köy enstitülerinden yetişen ÖĞRETMENLER yıllarca Anadolu gençliğini aydınlatmağa devam ettiler.

Aydınlığı sevmeyen karanlık güçler boş durmadı. Bu aydınlanmayı engellemek için imam hatip okullarını icat ettiler. Buralara fakir köy çocuklarını alıp çağdaş eğitim yerine din ağırlıklı olarak eğittiler. Atatürk, demokrasi, laiklik, çağdaş eğitimi kötülediler. Kız çocuklarının önce başlarını sonra bütün bedenlerini “dinimiz böyle diyor” diye kapattırdılar.

Öğretmen okullarını kapattılar.

Öğretmen okulları kapandıktan sonra, inançlı bir eğitimci olarak yetiştirilemeyen öğretmenler Anadolu’ya, köylere tayin olduklarında gitmeyip torpil ile batıya, büyük şehirlere tayin yaptırdılar. Bunu başarıncaya kadar izin ve raporla günlerini geçirdiler.

Bir çok Anadolu köy okulu öğretmensiz, cahil kaldı.

Öğretmenlerin bir çoğu öğrencileri ile okul dışında hiç ilgilenmedi, hatta görev yaptığı ilçe, kasaba veya köyde oturmadı, öğrencilerinin baba ve anaları hiç tanışmadı. Eğitim ezberciliğe dayalı hale getirildi.

Eğer köy enstitüleri kapanmasaydı, Anadolu’nun en ücra köylerinde gençler eğitilmiş, CEHALET ortadan kalkmış olsaydı;

Bu gün “HAYDİ KIZLAR OKULA” kampanyasına gerek duyulur muydu?

Küçücük kızlar zorla evlendirilir miydi?

Kadınlarımız ikinci sınıf vatandaş olur muydu?

Bir erkek birden fazla kadınla evlenebilir miydi?

Namus davası için genç kızlar, kadınlar öldürülür müydü?

TÜRKİYE bu durumda olur muydu? 22.04.2009

Hiç yorum yok: