21 Kasım 2010 Pazar

KADIN HAKLARI

KADINLARIN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ
Kadınlarımızın, Anayasamızda, yasalarımızda, insan hakları evrensel beyannamesinde, aile hayatında, çocuklar üzerinde erkeklerle eşit hakları vardır.
Ülkemizde kadınlarımıza bir çok hak ve özgürlükler verildiğinde dünyada ve Avrupa’da bir çok ülkede yoktu.
Kadınlarımıza bu haklar 29 ekim 1923 de “CUMHURİYETİN İLANI” ile anayasa ve yasalarla verilmeye başlanmıştır. Nezihe MUHİTTİN tarafından "KADINLAR HALK FIRKASINI" kurmuş, 1909 tarihli seçim kanunu geçerli olduğundan partiye valilikçe izin verilmemiştir. 3 mart 1924 de TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU ile kızlar da erkeklerle eşit eğitim görmeye başladı. 1926 yılında “MEDENİ KANUN” kabul edilerek Kadınlara erkeklerle “MİRASTAN” eşit pay alması sağlandı. 1930 yılında çıkan Belediye Yasası ile kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı. Ancak ilk kadın belediye başkanı 1950 yılında Mersin’de Müfide İLHAN seçildi. 1933 de kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 1934 de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. İlk kez 1935 seçimlerinde 17 kadın milletvekili oldu. 1936 da çıkan iş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. İlk kadın bakan 1971 de Türkan AKAYOL, ilk kadın vali 1989 da Muğla’da Lale AYTAMAN oldu.
Kadınların “ANAYASA, YASALARDA” bu hakları var ama günümüzde hala küçücük kızlar başlık parası için babası yaşındaki erkeklerle evlendiriliyor, Erkeler 4 kadınla evlenebiliyor, erkek izin vermezse evden çıkamıyor, BERDEL, TÖRE cinayetleri yine var.
Erkekler kadınlarımızın, kızlarımızın “BAŞ ÖRTÜSÜ–TÜRBAN” hakkını savunuyor da neden diğer haklarını hiç gündeme getirmiyor? Hatta kadınlara “ANAYASA VE YASALARLA” verilmiş haklarını kullanmalarına izin verilmiyor? Anayasaya, yasalara bakmayın “ULEMAYA SORALIM, DİNİMİZ NE DİYORSA ONU YAPALIM” diyenler “kadın erkek eşitliğine değil “erkek egemenliğine” inanıyor ve bunu savunuyorlar.
FATİH ÇEKİRGE diyor ki;
Başörtüsü meselesi eğer bir özgürlük meselesi olarak alınacaksa ki ben böyle alıyorum. O zaman olayı yalnızca “dindar kızların okuma özgürlüğü” olarak ele almamak gerekiyor. Çünkü özgürlük inançlara bölünemez. Başı örtülü kız elbette üniversitede okumalı. Ama bunu dindarların zaferi ve bir rövanş gibi sunarsan hata edersin. Başörtülü kızın üniversiteye girmesine yönelik düzenleme tek başına olmamalı.
Önce soralım neden “başörtüsü için ayrı bir düzenleme” isteniyor? Neden, temel hak ve özgürlükler açısından “Özgür Üniversite” adı altında daha geniş bir düzenleme önerilmiyor? Neden 12 Eylül ürünü YÖK’ü kaldıran, üniversiteye demokrasiyi getiren, yani üniversite yönetimlerinin seçilmesini sağlayacak bir düzenleme aranmıyor? Bugün üniversitenin tek sorunu başörtüsü değildir. Üniversitelerde özgürlük yoktur. Üniversitelerde bilimsel özgürlük de yoktur.
Üniversitelerde öğrencilerinin çok büyük bir bölümü yurt bulmakta zorlanırlar. Ve maddi sıkıntı çekmektedirler. Biz 30 sene önce üniversitede coplanıyorduk. Çocuklar hâlâ üniversite kapısında pankart açtı diye coplanıyor.
Üniversite öğrencileri arasında “fırsat eşitliği” yoktur. İller arasında eğitim ve sosyal hayat açısından uçurumlar vardır. Üniversitelerde eğitimin yanı sıra, hobi, spor, sosyal faaliyetler yok olmuştur. Eskiden üniversite takımları yarışırdı. Müzik yarışmaları, halk oyunları, ligler olurdu. Şimdi mezarlık sessizliği var.
Öğrencilerin siyasetle uğraşmaları hâlâ tehlikeli olarak görülmektedir. 18 yaşını geçmiş öğrenci oy kullanır. Ama öğrenci derneklerinde siyasi görüş bildiremez. Her 4 üniversite mezunundan birisi işsizdir.
Bir yandan özgürlük diyeceksiniz. “12 Eylül’ü tasfiye edelim” diyeceksiniz. Diğer yandan 12 Eylül ürünü YÖK’ten genelgeler yayınlamaya devam edeceksiniz. Bu olmaz.
Bir yasak, o yasağı koyan kurumun talimatlarıyla kaldırılamaz. Bu yüzden YÖK denilen o yasakçı kurum üniversitelerin başından alınmadığı sürece, ne başı bağlı ne de başı açık kızların orada özgürlüğü olmaz. 25.10.2010–Hürriyet gazetesi
Bir de Mehmet TEZKAN’ a bakalım.
Türbanın kadınları sosyal hayata, iş hayatına sokacak önemli bir işlevi olduğu söyleniyordu. Modern mahremdi ve kadının evden çıkmasını sağlayacaktı, Sağladı mı? Anadolu türbana büründü. Çoğu kentte neredeyse başı açık kadın görmek zorlaştı.
O kadınlar iş hayatında, kentin sosyal hayatında yerini aldı mı? Yani türban görevini yaptı mı? Türban özgürlüktür, özgürleşmedir denilmişti. Anadolu’da kadın daha özgürleşti mi? Türban sayesinde erkeklerle konumunu eşitledi mi? Muhafazakâr kentlerde hoşgörü arttı mı?
Türbanlı nerede daha mutlu, nerede daha rahat, nerede daha özgür? Kendi mahallesinde dolaşırken mi? Öteki mahallenin kafesinde otururken mi?
Kadın, 20 yıl önceki Trabzon'da, Siirt' de, Erzurum'da, Kars' da, Kütahya'da mı kent hayatının içindeydi, bugün mü? Kadınlı erkekli oturmalar, sohbetler 20 yıl önce mi daha fazlaydı, şimdi mi? Türbanlı okuldan, çalışıyorsa işyerinden erkek arkadaşıyla kentin muhafazakâr mahallesindeki çay bahçesinde oturabilir mi? Rahat, rahat sinemaya gidebilir mi? Akşam türbanlı arkadaşıyla yemeğe çıkabilir mi? Nasıl karşılanır?
Türban özgürlüktür diyenlerin şu soruya yanıt vermesi lazım; muhafazakârlaşma kadına özgürlük getirdi mi?
AKP 45 ilde 70 bin kişi üzerinde araştırma yapmış. Neden hayır verdiler sorusuna yanıt aranmış. En büyük etken yaşam kaygısıymış. Anadolu’da estirilen muhafazakârlaşma politikasına bazı yöreler direniyor. AKP ne dese inandırıcı olamıyor.
Çünkü biliyorlar Anadolu’daki birçok kent çok değişti, değiştirildi, çok farklılaştı.
Gelin, evet ve hayır oylarının yüksek olduğu birkaç kenti birlikte gezelim. Sokaklarda dolaşalım, kahvelerde oturalım, lokantalarında yemek yiyelim, kutsal mekânları ziyaret edelim, gördüklerimizi yazalım.
Evetçi yöreler mi daha özgürlükçü, daha hoşgörülü, daha demokrat; Hayırcı yöreler mi birlikte tespit edelim. Milliyet - 15 Ekim 2010
CHP genel başkan yardımcısı Umut Oran da diyor ki;
Ülkemiz cinsiyet eşitsizliğinde 136 ülke içinde 125’inci sırada. Türkiye’de kadının işgücüne katılma oranı % 26, AB ortalaması yüzde 60, kadın eşitsizliğinde
Özel sektöre niye girmiyor başörtüsü? Kim engelliyor özel sektörde başörtülü kadının çalışmasını? İslam’ i holdinglere gidin, başörtülü ne kadar kadın var bir araştırma yapın. Neden acaba sekreterler, yöneticiler kadın değil veya olanların neden başları kapalı değil? Onların artık gazeteleri var, bankaları var. Oralarda acaba başı kapalı insanlar çalışıyor mu, çalışmıyor mu? Orada bir yasak var mı?
Yok. Demek ki bu başka bir şey.
Başörtüsü yada türban eğitim özgürlüğüne giriyor. Ama insan hak ve özgürlüğü dediğimiz zaman o kadar çok eşitsizlik, o kadar çok hak ihlali, o kadar çok mağduriyet var ki. Türban eğer insan hak ve özgürlüklerinin eğitim temelinde sıkıntısıysa bu da ele alınmalı. Ama kadın hakları deyip sadece bu ele alınmamalı. Sadece bu ele alındığı zaman samimi olmuyorsunuz.
Yani siz kadına özgürlük tanımıyorsunuz. Siz orada kadını da bu siyasete alet ediyorsunuz.
Eğer kadınların hak ve özgürlükleri, eğitimde eşitsizlik tartışılacaksa bunu bir bütün olarak tartışalım. Yani başlıkların içinde 100 madde varsa kadının eşitsizliği ile ilgili, niye tek madde alınıp kullanılıyor?
Başbakan “ben hukuk, tanımam, Danıştay’ı dinlemem, Anayasa Mahkemesi’ne de, AİHM’ e de bakmam” diyor, “Diyanete bakarım” diyor. Türbanı namazla bir tutuyor, “Takmamak cezadır” diyor.
SİZCE KADINLARIN BAŞÖRTÜSÜ – TÜRBAN TAKMASINI SAVUNAN ERKELER, GERÇEKTEN, KADINLARIN HAK VE ÖRGÜRLÜĞÜNÜ MÜ SAVUNUYORLAR? 29.10.2010

Hiç yorum yok: