11 Nisan 2010 Pazar

İKTİDAR NE YAPIYOR?

VATANDAŞ NE İSTİYOR?
İKTİDAR NE YAPIYOR?

AB STANDARDI

Askere AB standardına evet ama

“Siyasi partilere, seçimlere, adalete, hukuka, çalışanların örgütlenme ve hak aramasına, dokunulmazlıklara, yolsuzlukla mücadeleye, yani "sivillere de"

AB STANDARDI İSTİYORUZ.
*****

AÇILIM, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

AKP, açılım yapıyorum dedi. Neyi açacağını söyleyemediği için destek bulamadı.


Açılım olmadı şimdi Anayasayı değiştirip “yargıyı demokratik hale getireceğiz” diyorlar.

Anayasa değişince ne olacak?

Parti kapatma zorlaşacak “hatta imkânsız olacak”, Anayasa mahkemesi, HSYK na üyelerini TBMM, Cumhurbaşkanı “aslında iktidar partisi” belirleyince bağımsız ve tarafsız yargı mı olacak?

Peki, vatandaşa ne faydası olacak?

Vatandaş kendi vekilini kendimi seçecek?

Seçim barajı % 10 dan örnek aldığımız, AB ülkelerinde ki % 3 olmasa bile % 5 e inecek mi?

Tüm çalışanlara “GREVLİ TOPLU SÖZLEŞMELİ SENDİKAL HAKLAR” verilecek mi?

DOKUNULMAZLIKLAR “YÜZ KIZARTICI SUÇLAR” İÇİN yani, AB ülkelerinde olduğu gibi;

“IRZA TECAVÜZ, ,SARKINTILIK, FUHŞA TAHRİK, ZİMMET, İRTİKÂP, RÜŞVET, HIRSIZLIK, DOLANDIRICILIK, EVRAKTA SAHTECİLİK, İNANCI KÖTÜYE KULLANMA, YALAN YERE TANIKLIK ve YEMİN, HİLELİ İFLAS” gibi suçlar için bile kalkacak, YOLSUZLUK YAPANLARDAN hesap sorulacak mı?

İŞSİZLİK, YOKSULLUK, YOLSUZLUK sona erecek mi?

Topraksız köylüye toprak mı dağıtacaklar? Fabrikalar kurup işsizlere iş mi yaratacaklar?

Vatandaşın davaları mahkemelerde daha çabuk mu sonuçlanacak?

Yoksa amaçları muhalefet partilerinin dediği gibi, iktidarı kaybettiklerinde yargılanmaktan korktukları için “YARGIYI KONTROL ALTINA ALMAK MI?”
*****

GAZETECİLİK

Tartışma programlarını devamlı izliyorum.

Eğer programda CHP ve MHP ve diğer muhalefet partilerinin lider veya temsilcileri katılıyorsa acımazsıca sorguluyorlar.

Buna itirazım yok.

Ama programda başbakan veya AKP yetkilileri olunca neden ayni soruları soramıyorlar?

Korkudan olmasın?
*****

KATSAYI MESELESİ

MESLEK LİSELERİ ve İMAM HATİP LİSELERİ derslerinde fark var mı?

İmam hatip liselerinde “imamlık” meslek dersi yanında normal liselerde görülen bütün “sosyal, fen, yabancı dil” dersleri okutuluyor. İmam hatip liselerinde staj yok. Devamlı ders görüyorlar.

Diğer meslek liselerinde ağırlıklı meslek dersleri var. Öğrenciler belli kurumlarda, fabrikalarda veya okuldaki atölyelerde haftada 3, 4 gün staj yapıyor. Yani hem okuyup hem çalışıyorlar.

Eğer "KATSAYI" meslek liseleri ve normal liselerde eşitlenirse

Sadece ve sadece bu İMAM HATİP LİSELERİNE yarayacak.

Diğer meslek lisesi mezunlarına hiç bir faydası olmadığı gibi meslek dalındaki okula girebilmesi daha da zorlaşacak.

İşte bunun için katsayı eşitliğini sadece imam hatip liseleri istiyor.

YÖK ve Hükümet, eğitimciler bunu çok iyi biliyorlar.

YÖK ve iktidar halktan gerçeği gizleyip “MESLEK LİSELERİ” için istiyoruz diyorlar.
*****

VİZE KALKMIŞ!

KAMERUN’ un da eklenmesiyle Türkiye'ye vizeyi kaldıran ülke sayısı 59'a yükselmiş.

Bu 59 ülkeler hangileri imiş?

ANTİGUA-BARBUDA, ARJANTİN, ARNAVUTLUK, BAHAMALAR, BARBADOS, BELİZE, BOLİVYA, BOSNA-HERSEK, BREZİLYA, EKVADOR, EL SALVADOR, FAS, FİJİ, FİLİPİNLER, GUATEMALA, GÜNEY AFRİKA CUMHURİYETİ, GÜRCİSTAN, HAİTİ, HIRVATİSTAN, HONDURAS, HONG KONG, İRAN, JAMAİKA, JAPONYA, KAMERUN, KARADAĞ, KAZAKİSTAN, KIRGIZİSTAN, KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ, KOLOMBİYA, KORE CUMHURİYETİ (GÜNEY KORE), KOSOVA, KOSTA RİKA, LİBYA, LÜBNAN, MAKAU ÖZEL İDARE BÖLGESİ, MAKEDONYA, MALDİVLER, MALEZYA, MAURİTUS, NİKARAGUA, PAKİSTAN, PALAU CUMHURİYETİ, PARAGUAY, ST. VİNCENT-GRENADİNES, SİNGAPUR, SOLOMON ADALARI, SRİ LANKA, SURİYE, SVAZİLAND, ŞİLİ, TANZANYA, TAYLAND, TRİNİDAD-TOBAGO, TUNUS, TUVALU, URUGUAY, ÜRDÜN, VENEZUELA.

Vizeyi kaldıran ülkeler arasında AB ülkeleri ve ABD var mı?

Afrika, Asya, Güney Amerika ülkeleri ve Avrupa’dan küçük, yoksul, geri kalmış hatta bazısı Müslüman, birçoğunun bizimle ilgisi ve işi olmayan bu ülkeler,

Başbakanımızın devamlı “dünyanın 17. büyük ekonomisi, uyguladığı politikalar ile güçlü dünyada sözü dinlenen bir ülke” dediği Türkiye’ye son 7, 8 yıl içinde nasıl ve neden vize koymuşlar.

Ve biz neden hiçbir şey yapmamış, yapamamışız. Şimdi vizeyi kaldırıyor diye seviniyoruz.

Aslında sevinmek değil bu durumdan hicap “utanç” duymamız gerekmez mi?10.04.2010

ANAYASA YAPMAK

DEMOKRATİK (SİVİL) ANAYASA YAPMAK için
BAŞBAKAN SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A SAMİMİ ÖNERİMDİR.

Anayasa tümden değil de sadece bazı maddelerde değişiklikler olacaksa kesinlikle bu günkü gibi olmaz. TBMM de uzlaşma ile olur. Diyelim inat edildi, 330 üzeri oyla kabul edildi, referanduma gidildi. % 35 evet, % 65 hayır çıkarsa ne olacak?

Veya 1000 hatta 100 oy farkla kabul veya ret edilirse ne olacak?

Uzlaşma yoksa değişiklikten vaz geçilmelidir.

Eğer gerçekten samimi iseniz, gerçekten “DEMOKRATİK (SİVİL) ANAYASA” yapmak istiyorsanız, önümüzdeki seçimlerde milletvekili seçimleri ile birlikte “150 – 200 KİŞİLİK ANAYASA YAPACAK BİR MECLİS” için de seçimler yapılabilir.

Bu konuda önerimi 25.08.1997 tarihinde Sayın Ecevit’e yazmıştım. O gün yapılamadı, bu gün siz yapın ve tarihe geçin.

Aşağıda Sayın Ecevit’e gönderdiğim mektubumda kendimce nasıl olacağını açıkladım. Saygılarımla. 23.03.2010 - İbrahim BAYTAK

Sayın BÜLENT ECEVİT
Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı

Toplumun her kesimi ve bütün partiler tarafından 1982 anayasasının değiştirilmesi gerektiği dile getiriliyor. Hatta hiç sivil anayasa yapamadığımız söyleniyor.

TBMM de bir yasanın bile çıkarılması çok güç oluyor. Mecliste uzlaşma ile ve uzun bir çalışmayı gerektiren anayasa değişikliği yapmak çok zor, neredeyse olanaksız.

Bu nedenle yeni bir sivil anayasa yapılabilmesi nasıl olur diye düşündüm. Bulduğum yöntemi size iletmek istiyorum.

1998 yılında büyük olasılıkla genel seçimler olacak. Hatta, yerel seçimlerinde yenilenmesi mümkün. Koalisyon programına göre seçim yasası da değişecek.

Ben diyorum ki; bu seçimlerle birlikte 100 ila 200 arasında birde anayasa yapmak üzere anayasa meclisi de seçilse ve bu meclis anayasayı en baştan yapsa.

Tabi bunun için anayasada bazı değişiklikler yapılması gerekecek. Ancak bütün siyasi partiler yeni ve sivil bir anayasa yapılmasına taraftar olduğuna göre anayasa değişikliği ve buna dair yasanın çıkarılmasında uzlaşma sağlanabilir. Üstelik bu anayasa meclisine seçilecek temsilciler yine siyasi partiler tarafından aday gösterilecek.

Yalnız, seçilecek meclise önerilecek kişilerin toplumun belli kesimlerini belli oranlarda temsil şartı getirilmelidir. Örneğin seçilecek kişiler il temsilcileri değil genel (ülke) temsilcisi olacak. Her parti sendikalardan, odalardan, üniversitelerden, meslek kuruluşlarından v.b. den belirlenecek sayılarda aday göstermeli ve bu meclisin bu şekilde oluşması yararlı olacaktır.

Anayasa meclisi 1 yıl içerisinde yeni bir anayasa yapıp, bu mecliste salt çoğunlukla onaylandığı takdirde halkoyuna sunulabilir.

Eğer halkoyu ile kabul edilirse, bu kez anayasa meclisi tüm yasaları yeni baştan ele alıp yeni anayasa uygun güncel şekilde yeniden yapılabilir.

Bunun içinde anayasa meclisi örneğin 1 yıl daha çalışabilir. Yasaların da yeniden yapılmasından sonra yapılması gereken tüzük ve yönetmelikler hazırlanır ve bunların da tamamlanmasından sonra anayasa meclisinin görevi sona ermiş olur.

Bunun için bazı teknik konular var ki yasa hazırlanırken uzmanlar bunlar için çözüm bulabilir.
Örneğin anayasa meclisi ve TBMM ilişkileri (benim önerim anayasa meclisinin tamamen bağımsız olmalı) anayasanın kabulünden sonra yasalar yapılırken hangi anayasaya göre uygun hareket edileceği v.b. uzmanlar ve siyasi partiler bunları aralarında tartışıp çözüm bulacaklardır. Yeter ki özünde sivil bir anayasa yapılmasında anlaşmaya varılabilsin.

Bu şekilde veya benzeri bir çözüm olmadığı takdirde ne bu günkü nede ileride oluşacak TBMM sinin yeni ve sivil bir anayasa yapması mümkün olmayacaktır.

Bu nedenle ben bu yöntemi uygun olarak benimsedim.

Eğer başka bir yolu varsa onlar denensin ve gerçekleştirilsin.

Saygılar sunar, başarılar dilerim. 25.08.1997 - İbrahim BAYTAK

DOST ACI SÖYLER

KUSURA BAKMA BAŞKAN
DOST ACI SÖYLER

Beş yıldır Belediye meclis üyesi idin.

En az son 3 yıldır gönlünden belediye başkanı olmayı geçiriyordun.

Belediyenin işleyişini, personelini, borcunu, harcını, öncelikle yapılacakları biliyordur dedik. Bu işi yaparsa bu yapar dedik ve destekledik.

Ve sen Bergama belediye başkanı oldun.

İlk izlenim çok önemliydi.

Eğer göreve başladıktan sonra kısa sürede, para, pul istemeyen, insanların ufak da olsa bazı sıkıntılarına son verecek işleri yaparsan, insanlar “İŞTE FARK GÖRÜLDÜ, BU BAŞKANDA İŞ VAR” diyeceklerdi.

Bu inanç yerleşti mi, büyük ve zor sorunlar çözülmedi diyenlere “dur canım biraz zaman tanı, elinde sihirli değnek mi var” diyecekler olacaktı.

Ama bunu başaramadın.

Göreve başladın 1,5 ay geçti. Her gün “başkan ne yapıyor?” diye insanlar soruyordu.

Bende “biraz zaman tanıyın” diyordum herkese.

Yine de bütün iyi niyetimle size yazdım.

Beş yıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Ayrıca “ilk izlenim” çok önemlidir.

Akif ERSEZGİN ilk yılındaki uygulamaları ile insanlarda kötü izlenim bıraktı. Özellikle son 3 yılında güzel şeyler yaptığı halde ilk yılki kötü izlenimini kafalardan silemedi.

Raşit ÜRPER, güçlü ve tek parti iktidarı arkasında iken, dahası gerçekten trilyonlarca para yardımı alıp trilyonlarca borç da yaptığı halde seçimi kaybetti.

Çünkü beceriksizdi. Halktan kopuktu. Halk Bergama’yı rezil ettiğini konuşuyor o “ben Bergama’yı ayağa kaldırdım” diyordu.

Senin arkanda hükümet desteği yok.

Akif ERSEZGİN gibi “babamı dinlemem” deme. Yapılan öneri ve fikirleri dinle. İyi niyetli eleştirilere açık ol. Araştır. Son karar yine senin, ister uygula, ister uygulama.

İnsanların arasına gir. Arada bir normal küçük bir esnafa habersiz, tek başına git çayını iç. Ara sıra bir kahveye, parka git. Ayda bir 20 – 30 dakikanı buna ayırmakla belediyenin işleri nasılsa aksamaz. Halk ile dertleş. İnsanlar neleri konuşuyor, senin yüzüne söylenmeyenleri araştır, güvendiğin kişilerle konuş ve öğren.

Eğer sen belli sürelerde halka açıklama yapmaz, bilgi vermez isen fısıltı gazetesi ile öyle kötü dedikodular yayılır ki ağzınla kuş tutsan bunların doğru olmadığına kimseyi inandıramazsın.

Basın yoluyla, bildiri dağıtarak veya düzenli olarak her ay NİKE gazetesini çıkarıp dağıtarak halka “neleri yaptın, neleri neden yapamadın, kısa vadede neleri yapmayı amaçlıyorsun” açıkla. Dedim.

Hiç tınmadın, değişen hiçbir şey olmadı.

Birçok kişi “başkandan ses seda çıkmıyor? Ne yapıyor diye sormaya daha da fazla başlayınca bir daha vatandaşların yakınmalarını sana iletmek için “SAYIN BAŞKAN SES VER.”

Göreve başlayalı neredeyse 3 ay oldu. Kermes de geçti. Artık çık ortaya. Ne yapıyorsun? Ne düşünüyorsun? İnan herkes merak ediyor.

Acaba yanlış yapar mıyım? Hatalı davranır mıyım? Birde şuna sorayım. Biraz bekleyeyim. Deme hakkın yok. Elini taşın altına sokacaksın. Emrini vereceksin.

Trafik felç olmuş, otopark sorunu devam ediyor.

Kaldırımlar işgal altında. Esnaf yollara taşmış.

Çöpler çok kötü toplanıyor. Çöp arabaları “kamu hizmeti yapıyoruz” diye trafiğin en sıkı zamanında yol ortasında duruyor. Cadde ve sokaklarda kâğıtlar, naylon torbalar havada uçuşuyor.

Kınık garajını açma sözü verdiniz. Dikili ve YUNT dağ araçları için garaj sözü verdiniz.

Ana caddede ızgaralarda her gün birkaç motosiklet kayıyor, kaza sonucu birkaç kişi yaralanıyor.

Seçim öncesi verdiğin sözler hiç konuşulmuyor,

Bütün bunlar için, meclis üyelerinizle, müdürlerinizle, personelinizle, danışmanlarınızla çözüm aradınız mı diye sormuştum.

Ayrıca tüm iyi niyetimle, lütfen ama lütfen,

Bergama halkının umudunu boşa çıkarma. Daha vaktim çok, 5 yıllık sürem var diyorsan yanılırsın. Ne yapacaksan ilk yıl hatta ilk aylarda yapacaksın. Sonra bir dahaki seçimi düşünüp oy hesabı yaparsın. Ne yapacaksan bu günlerde göster yapacaklarını.

Şu, şu işleri şu kadar zamanda, şunları şu kadar zamanda yapacağım de. Yapamadıklarını, herhangi bir zorlukla karşılaşıyorsan onları halka açıkla.

Artık sesini duymak istiyoruz. Bergama’yı daha güzel ve yaşanır bir kent olarak görmek istiyoruz.

Güvendiğimiz dağlara kar yağdırma.

Demişim.

Yine sizden bir ses çıkamadı başkan.

Yanınıza geldim. Sizden randevu istedim.

Bergama’yı konuşmalıyız dedim, 6 ay geçti halen hiç sesin çıkmadı.

Göreve başladığından bu güne bir yıl geçti sayın başkan.

Verdiğin sözler unutulmadı.

Kusura bakma sayın başkan, “DOST ACI SÖYLER.”

Kime sorarsan sor, Bergama, bu gün bir yıl öncesinden hiç de farklı değil.

Belediyenin İNTERNET sitesi bile yenilenemedi.

İşinin çok zor olduğunu da biliyorum.

Herkese “acele etmeyin, notunuzu 4 yıl sonra verin” diyorum ama işler gerçekten “ÇOK YAVAŞ YÜRÜYOR” başkan.

Her geçen gün “sana güvenen, kazanman için çalışan, destek veren” insanlar umutsuzluğa kapılıyorlar.

Ne olursun başkan “BERGAMALILARIN” güvenini boşa çıkarma.

2014 yılında bu günkünden çok daha güzel ve yaşanabilir bir Bergama olsun. 10.03.2010

YÜKSEK MAHKEME YARGIÇLARI

YÜKSEK MAHKEME YARGIÇLARI
BÜROKRAT DEĞİLDİR

Bütün demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi ülkemiz anayasası “KUVVETLER AYRILIĞI, ilkesini benimsemiştir.

Yasama, Yürütme ve yargının hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur.

Hiç biri diğerinin görev alanına ve yetkisine karışamaz.

Ancak her zaman son sözü “kararı” “YARGI” söyler.

Yürütme “TBMM” tarafından çıkarılan yasaların, Anayasaya uygun olup olmadığına “başvuru yapıldığında” Anayasa mahkemesi karar verir.

Bakanlar kurulu kararlarının, bakanlıklar, resmi kurumlar tarafından çıkarılan genelge, talimatların, tüzük ve yönetmeliklerin, tüm resmi kurumların, belediyelerin bile yaptığı uygulamaların, anayasa ve yasalara uygun olup olmadığına, kamu yararı bulunup bulunmadığına Danıştay, Bölge idare mahkemeleri “YARGI” karar verir.

Hükümet ve resmi kurumların harcamalarının anayasa ve yasalara uygun yapılıp yapılmadığını Sayıştay “YARGI” denetler.

Seçimlerin anayasa ve yasalara uygun, adil yapılıp, yapılmadığına “Kİ SEÇİMLERDEN 3 AY ÖNCE İÇ İŞLERİ, ADALET ve ULAŞTIRMA BAKANLARI İSTİFA EDER, YERLERİNE TARAFSIZ KİŞİLER GÖREVE GELİR” Yüksek seçim kurulu “YARGI” denetler.

Anayasa ve yasalara aykırı hareket eden, “YOLSUZLUK ve ADALETSİZLİK yapan “başbakan, bakan, müsteşar, büyükelçi, vali, savcı, yargıç, Genelkurmay başkanı, ordu komutanı, emniyet genel müdürü, sade vatandaş” kim olursa olsun, yargılayıp “SUÇLU veya SUÇSUZ” olacağına karar verecek olan “YARGIDIR.”

Bu nedenle ”YARGININ TARAFSIZ VE BAĞIMSIZ” olması gerekmektedir.

Bütün demokratik hukuk devletlerinde böyledir.

Çünkü hukuk olmazsa demokratik olamazsınız.

YÜRÜTME; yani TBMM içinden çıkan “HÜKÜMET.”

YASAMA; “TBMM” yani iktidar veya muhalefeti oluşturan 550 milletvekilidir.

Bu gün ülkemizde yasama ve yürütme iç içe geçmiştir.

Çünkü ülkemizde siyasi partiler ve seçim yasası antidemokratiktir. Kimin milletvekili olacağına halk değil liderler karar verdiğinden milletvekilleri “MİLLETİN” değil liderlerin sözüne göre davranmaktadır.

İşte bu nedenle milletvekilleri “kendilerine Anayasal hak olarak” verilen denetim yetkisini kullanamıyor,

TBMM de çoğunluğu oluşturan iktidar partisi milletvekillerinin oyu ile “YÜRÜTME – HÜKÜMET” denetlenemiyor.

Demokratik hukuk devletinde olması gereken eşit üç kuvvetten ikisi YÜRÜTME – HÜKÜMET ve DENETİM yetkisi iktidar partisi daha doğrusu başbakanda toplanmaktadır.

Bu gün tam olarak iktidarın kontrolüne girmeyen sadece “YÜKSEK YARGI; “ANAYASA MAHKEMESİ, YARGITAY, DANIŞTAY, SAYIŞTAY” kalmıştır.

Yasalara göre müfettişler adalet bakanlığına bağlı, yargıç ve savcıların sicillerinin tutulması Adalet bakanlığı yetkisindedir.

Bu nedenle aslında Yüksek yargı dışında kalan yargıç ve savcılara zaman, zaman iktidar partileri isteklerini yaptırabilmektedir.

Bu kadar büyük gücü elinde bulunduran iktidar bununla da yetinmeyip şimdi “yüksek yargının, hâkimler ve savcılar yüksek kurulunun yetkilerini de kendi eline geçirmek istiyor.

Bunu açıkça söyleyemedikleri için “YARGI REFORMU” yapalım diyorlar.

Bizi millet iktidar yaptı, her türlü yetkiyi verdi.

Öyleyse TBMM den istediğimiz yasayı çıkarırız, her istediğimizi yapabiliriz.

Muhalefet partileri bize engel çıkarmamalı,

Yüksek yargı “Danıştay, Yargıtay, Anayasa mahkemesi” bize engel olmamalı.

Çıkardığımız yasalar “ANAYASAYA MAHKEMESİNDE” iptal edilmemeli,

Yaptığımız atamalar, verdiğimiz kararlar “Danıştay veya mahkemelerce” iptal etmemeli,

Bunu yaptıkları zaman “MİLLET EGEMENLİĞİNE” karşı gelmiş olurlar.

Yaptıklarımız “MİLLET YARARINA değilse halk bizi seçimlerde zaten cezalandırır” demekteler.

Hiçbir Demokratik hukuk devletinde böyle bir şey olamayacağını,

Adalet bakanı da, başbakanda, cumhurbaşkanın da yargıya karışamayacağını,

İktidarın tek görevinin yargının adil ve tarafsız olması için bütün ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu da çok iyi biliyorlar.

Buna rağmen Yargıyı Adalet bakanına bağlı, “YÜKSEK MAHKEME YARGIÇLARINI” Adalet bakanlığının bürokratları gibi göstermek istiyorlar.

“REFORM” yapacağız diye nasıl bir anayasa bir değişiklik yapmak istiyorlar?

Anayasa mahkemesi üyelerini TBMM seçecek.

Hâkimler ve savcılar yüksek kurulu (HSYK) yani savcı ve yargıçların göreve alınması, terfisi, tayini, yüksek yargıya üye seçilmesini yapacak kurulun üyelerini TBMM si seçecek.

Çok masum ve demokratik görülen bu isteklerin arkasındaki amaç nedir?

TBMM de çoğunluk kimde?

İktidar partisinde.

Yüksek mahkeme yargıçlarını TBMM seçerse, kimi seçer?

Cumhurbaşkanı, YÖK başkanını nasıl seçti ise, Üniversite rektörlerini nasıl belirliyorsa TBMM de yüksek yargıya seçilecek yargıçları, savcıları kendine yakın kişileri seçmeyecekler mi?

Bugün, Cumhurbaşkanı iktidar partisinden, TBMM başkanı iktidar partisinden seçilmedi mi?

TBMM de çoğunluğu da iktidar partisinde. İktidar partisi milletvekilleri başbakanın sözünden dışarı çıkamıyor. Başbakanın her dediğini itirazsız yerine getiriyor.

Eğer iktidar partisinin istediği gibi anayasa değişikliği yapılırsa, yüksek yargı da siyasi iktidara emir kontrolünde olacak.

Bir gün iktidar partilerinden biri çıkar, Anayasa ve yasaları değiştirerek;

Seçimde barajı % 25 e çıkarır, seçimleri 10 yılda bir yapılmasına karar verir, basın ve TV lar da muhalefetin söylediklerinin yazılıp söylenmesini yasaklarlarsa, Muhalefet partilerinin TBMM de dahi söz hakkını kaldırırlarsa kim ne yapabilir?

Bu güne kadar hiçbir iktidar bunları yapamadı ise sadece ve sadece “YARGININ İKTİDARIN KONTROLÜNDE OLMAMASINDADIR.

Eğer ülkemizde tam bir demokrasi, hukuk devleti olması için anayasa ve yasalarda değiştirilerek “REFORM” yapılacaksa;

Önce siyasi partiler ve seçim yasası demokratik hale getirilmeli, dokunulmazlıklar kaldırılmalı, tüm çalışanlara grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı verilmeli.

Örnek gösterdikleri AB ülkelerinde olduğu gibi “TARAFSIZ, BAĞIMSIZ” bir yargı sağlanmalıdır. 20.02.2010