31 Ocak 2008 Perşembe

ÇILGIN TÜRKLER

Cumhuriyetin kurulmasından 82 yıl sonra bu gün hala daha LAİKLİK tartışılıyorsa, iktidardaki siyasi partinin en öncelikli konusu TÜRBAN ve KURAN KURSLARI ise, CUMHURİYET, LAİKLİK, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ tehlikede ise Suç ülkeyi yönetenlerde, Atatürk’ü devrimleri, LAİKLİK ilkesinden yıllardır taviz verenlerde, değil midir? Okul yerine kuran kursları açanlarda, toprak reformu yapmayıp ağalık düzenin devam etmesine izin verenlerde, Cumhuriyetçi, laik olduğunu söyleyen partilerin siyasi çıkar, hırs ve şahsi menfaatleri için parçalanmış. olmasında, Ülke seçmeninin % 25 oyu ile iktidar olmuş laikliğe, cumhuriyete, Atatürk ve devrimlerine karşı dedikleri bir partinin iktidara gelmesine neden olanlarda değil midir?

Vatan en güçlü devletler tarafından paylaşılıp, işgal edilmiş, insanlar yıllarca savaşmış, yorgun, bıkkın, yoksul, namus, can ve mallarının güveni kalmamış, en önemlisi umutlar tükenmişken Mustafa Kemal ve ANADOLU İNSANI herkesin imkansız dediği şeyi kısa sürede başardı. 7 düveli yendi. Kendisinden kat ve kat bir orduyu yendi, ANADOLUDAN kovdu. Esaret altında yaşayan bütün mazlum ülkelere örnek oldu. Cumhuriyet kurulduktan sonra, daha büyük bir düşmanla CEHALET, ŞEYHLER, KARA CÜBBELİ CAHİL, YOBAZ HOCALAR VE TOPRAK AĞALARIYLA savaş başladı.

Fakayt Atatürk, bu savaşın çok daha zor olacağını ve kısa sürede bitmeyeceğini biliyordu. Cumhuriyet, laiklik ve devrimlerin yıllar sonrada olsa tehlike altına girebileceğini biliyordu. Bu nedenle CUMHURİYETİ gençlere emanet etti. 20 EKİM 1927 TARİHİNDE GENÇLİĞE HİTABESİNDE:

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahlar olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyet’ i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin ! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zap edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet far ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı ! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal Cumhuriyetini kurtarmaktır ! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Bursa’da bulunduğu 5 şubat 1933 de; Bursa Ulu Camide toplanan 100 kadar “GERİCİ” TÜKRKÇE EZAN karşıtı bir ayaklanma girişiminde bulunur. Bastırılır. Akşam yemeği sırasında olay Atatürk’ e anlatılırken birisi şöyle diyecek olur: “Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye güveninden ötürü. Atatürk, sözünü keser:

Türk genci devrimlerin ve rejimin bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük kıpırtı duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır...demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla... Nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. “Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, polis henüz devrimin ve cumhuriyetin polisi değildir diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek, demek adliyeyi de düzeltmek lazım, diyecektir. Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet paşa’ ya Meclis’ e telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için serbest bırakılmasını, korunmasını istemeyecek. Diyecek ki: ben kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren nedenleri düzeltmek de benim vazifemdir...Der.

Halk bu gün çaresiz ve umutsuz, çünkü başta CHP olmak üzere CUMHURİYET ve LAİKLİĞE bağlı, partiler ve demokrasi güçleri dağınık ve güçsüz. Partiler bütün çıkar hesaplarını bir kenara bırakıp Cumhuriyete, laikliğe, Atatürk devrim ve ilkelerine sahip çıktıklarında milyonlarca kişinin, halkın büyük çoğunluğunun arkalarında olacağını görecektir. 2006

Hiç yorum yok: