30 Ocak 2008 Çarşamba

ÇİT

İlk insanlar toprağı işlemesini, ateşi, hayvan yetiştirmeyi bilmiyordu. Silahları taştan ve ağaçtan basit silahlardı. Küçük topluluklar halinde yaşıyorlar, avlanarak yiyeceklerini buluyorlardı. Her şey ortaktı. Yıllar sonra toprağı ekmesini, hayvan beslemeyi öğrendiler. Ama bir gün birinin çıkıp bir parça toprağın etrafına sınır (ÇİT) koyup “BURASI BENİM, KİMSE GİREMEZ” dediğinde insanlar arasındaki eşitlik bozuldu

Yıllar geçtikçe insanlar çoğaldı, köyler büyüdü. Düşmanlıklar arttı. Bütün topluluklar kendilerini korumak adına yeni silahlar geliştirmiş. Köylerini korumak için etrafını çitlerle çevirmişler. Tekerlek bulununca arabalar yapılmış. Önce arabaları kendileri çekerken daha sonra büyükbaş hayvanları evcilleştirip onlara çektirmişler. Ulaşım ve nakliye kolaylaşmış. Savaş aletleri daha tehlikeli olmuş. Bu nedenle topluluklar kendilerini korumak için kaleler, şatolar yapmış. Ailesi kalabalık, güçlü olanlar kendilerini, bey, kral ilan etmişler. Paralı askerler tutmuşlar. Emirlerine karşı gelenleri öldürmüşler. Topraklara sahip çıkmışlar. Bu toprakları insanlara kiralamış ve onlardan vergi almışlar. Böylece daha da zenginleşip güçlenmişler. Toprak ve zenginlik arttıkça daha da aç gözlü, doymak bilmez olmuşlar. Komşu toplulukların topraklarına göz dikmişler. Kendi insanlarını savaşa göndermişler ve yeni topraklar, ganimetler elde etmişler. Emirlerindeki halk öldükçe beyler, krallar daha da zenginleşmiş. Savaşı kaybeden insanlar köle yapılmış.

Önceden çok tanrıya inanırlarken, daha sonra tek Tanrıya inanmışlar. Tanrı ile kul arasındaki ilişkiler için din adamları çıkmış. Tanrı böyle diyor, Kutsal kitap böyle yazıyor diye din adına kurallar koymuşlar. Bu kurallara uymayanları dinsiz, cadı, şeytana tapıyor diye işkencelerden geçirmişler, yakmışlar, öldürmüşler. Dediklerini yapmayan kralları Aforoz etmişler. Özür dilemeden, isteklerini yapmadan af etmemişler. Halkı hep Tanrı emirleri diye kendi çıkarlarına şeyler söyleyerek kandırmışlar. Din adına savaşlar çıkararak halkı savaştırmışlar. Hatta para ile cennet’ in anahtarlarını satmışlar. Din adamları zenginleştikçe zenginleşmiş, halk fakirleşmiş, din adamlarının kölesi olmuş. Din adamları yüz yıllarca halkı kandırmak için Tanrı böyle dedi, kutsal kitap böyle yazıyor diye din adına yalan yanlış bir çok şeyler söylemişler. Ancak zamanla bilim adamları onların dediklerinin doğru olmadığını kanıtlamışlar. Onları şeytan, cadı diye din mahkemeler kurup sözde yargılayarak işkencelerle idam etmişler hatta canlı, canlı yakmışlar.

Yıllar geçtikçe halk din adamlarının daha fazla kölesi olmuş ve fakirleşmiş. Başta kralda olsa en iyi topraklara din adamları el koyuyormuş. İlim ve buluşlar geliştikçe din adamlarının yıllardır söylediği şeylerin hemen hepsinin yalan olduğu anlaşılmış. Sonunda krallar halkı din adamlarına karşı ayaklandırmış. Din adamları her şeylerini kaybedeceklerini anlayınca krallarla anlaşmış. Krallar toprakların hükümranı olacak, din adamları onların işine karışmayacaklar, fakat onlarında toprakları, ibadethaneleri, halktan vergi alma yetkileri olacak. Krallar istediklerini elde edince din adamları ile anlaşıvermiş. Vatandaş bu kez kralların, beylerin kölesi olmuş. Onlar yine topraksız kalmış. Ektiği toprakların kirasını eskiden din adamlarına verirken, şimdi krallara, beylere veriyormuş. Halk için değişen hiçbir şey olmamış. Yıllarca kral ve beylerin sömürüsü altında yaşamış.

Yıllar geçmiş şehirler büyümüş. El sanatları gelişmiş. Hatta bazı makineler yapılmış. Şehirlerde okuma yazma oranı artmış. Şehirde yaşayanlar tüm yetkilerin, toprakların, zenginliklerin krallarda olmasına karşı çıkıyorlar ama onları devirmeyi başaramıyorlarmış. Halkı EKMEK VE ÖZGÜRLÜK vaad ederek ayaklandırmışlar. Krallar devrilmiş. Ülke yönetimlerine kendileri gelmiş. Yasalarla halka da bazı haklar verilmiş. Ama bu kez burjuva iktidarı egemen olmuş. Parası, üretim araçları ve gücü olanların iktidarı başlamış. Fabrikalarda çok kötü şartlar altında günde 12 –15 saat ve düşük ücretle çalışıyorlarmış. İktidarda, fabrikaların ve büyük toprakların sahipleri olduğundan yasaları istedikleri gibi çıkarıyor, çalışanların örgütlenmesine izin verilmiyormuş. Her sınıf elde ettiği her şeyi halkın gücü ile almış ama kendi haklarını aldıktan sonra sıra halkın alacağına gelince durmuş ve onunda bazı haklar elde etmesine izin vermemiş.

Ta ki emekçiler örgütlenip, sendikalarını ve grev hakkını kabul ettirene kadar. Siyasi partilerini kurup iktidara gelmek için mücadele etmeye başlayıncaya kadar. 19.12.2006

Hiç yorum yok: