2 Şubat 2008 Cumartesi

“HAK VERİLMEZ, ALINIR.”

İşçiler sendika hakkını nasıl elde etti?

Dünyada uzlaşmaz tek çelişki “EMEK İLE SERMAYE” arasındaki çelişkidir. Sermaye ürettiği malı ucuza mal edip, pahalıya satmak ister. Bu nedenle tarlada, madende, fabrikada çalışan emekçileri ucuza, elinden gelse bedavaya köle gibi çalıştırmak ister. Gerçek üretici ve emekçiler de emeklerinin karşılığını alamaz. Para ve üretim araçlarını elinde bulunduran sermaye sınıfı sayıları az ama güçlüdür.

Düşük ücret ve zor çalışma koşulları altında yıllarca çalıştılar. İşverenin insafa gelmesini beklediler. Siyasi iktidarların haklarını vermesini beklediler. Ancak her geçen gün durumları daha da kötüleşti. Ücretleri daha da düştü. Yoksullukları daha da arttı. Birleşmek için yaptıkları toplantılarını işverenin paralı adamları bastı, öncülük yapanları dövdü, hatta öldürdü.

İş bıraktılar, işverenlerin paralı adamları kalabalığı silahlarla taradı, birçok işçi öldü, yaralandı. Hak aramaya kalktılar, onlarının hakkını savunacak yasalar yoktu, suçlu çıktılar. Hapislere atıldılar. Kaybedecek bir şeyleri yoktu. Ellerindeki tek sermayeleri emekleriydi. Satacak, para kazanacak başka bir şeyleri yoktu. Birlik olmaktan başka çareleri yoktu. Yılmadılar dayanışma içine girdiler. Buldukları her şeyi paylaştılar. Her gün biraz daha birbirlerine kenetlendiler. Gün geçtikçe sayıları arttı.

Zaten çoktular. Sanayileşme artıkça işçi ve emekçiler de artıyordu. Büyük sanayi tesisleri kuruldukça birlikte olmaları kolaylaşıyordu. Bütün her şeyi onlar yapıyordu. Onlar olmasa trenler yürümez, elektrikler yanmaz, ekmek çıkmazdı. Onlar olmasa, yol, hastane, ev ve fabrikalar yapılamazdı. Her geçen gün güçlerinin biraz daha farkına vardılar. Bir olmanın, birlik olmanın, dayanışmanın, yardımlaşmanın ne demek olduğunu anladılar. Alanlara çıktıkça dalga, dalga büyüdüler. Yıllar süren mücadeleler sonucu örgütlendiler ve güçlendiler. Önlerinde kimse duramadı. İsteklerinin bir çoğunu egemen güçlere kabul ettirdiler. En önemlisi de sendikalarını kabul ettirdiler. Bu haklarını anayasa ve yasaların baş köşesine yazdırdılar.

Sermaye sahipleri çaresiz olarak sendikayı, grevi, emekçilerin hak aramasını kabul etti. Ama verdikleri bu hakları geri almak için her zaman fırsat kolladılar. Kendi adamlarına sendika kurdurup, işçilerin bu sendikaya üye olmaları için işçileri zorladılar. Sendika yöneticilerini satın aldılar. Bu sarı sendikalarla işçilerin aleyhine yaptıkları toplu sözleşmeleri işçilere dayattılar. Ama işçiler bu oyunlara gelmedi. Güçlerinin farkına varmışlardı. Bütün bu oyunları bozdular. "EMEĞİN EN YÜCE DEĞER OLDUĞUNU KABUL ETTİRDİLER." Bütün dünya işçileri dayanışma içine girdiler. Nerede sömürü varsa karşı çıktılar.

Sendikalar üyesi işçileri adına işverenle, insanca yaşayabileceği bir ücret, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sosyal haklar için toplu sözleşme yaptı. İşveren istenen hakları kabul etmezse iş bıraktılar, grev yaptılar. İşçilere grevde olduğu sürece geçimini sağlamaları için sendika belli bir ücret ödendi. Bu paraları sendika giderleri ve grevde işçilere ödenmek için her ay ücretlerinden kendileri veriyordu. Ayrıca grevdeki işçilere diğer ülkedeki hatta diğer ülkelerdeki sendikalar tarafından yardımlar yağdırıldı. Böylece çalışmadığı için ücret alamayan işçiler mağdur olmadı.

Bu gün sendikalı olan işçiler bu mirası kullanıyor. Ama ne yazık ki emanet aldıkları bu mirası ülkemizde çocuklarına, torunlarına tam olarak bırakamıyoruz. Emekçilerin sendikal haklarının bir çoğu geri alındı. Hak aramak, grev yapmak zorlaştı hatta imkansız hale geldi. Lokavt bir hak olarak yasalara girdi. Sendikalı işçi sayısı her geçen gün azalmakta. Ne toplu sözleşmeler ne hak için grev yapılamamakta. Dünya işçi ve emekçilerinin birlik ve dayanışma günü 1 mayısta işçiler alanlara inmemekte. Yeni yasalarla haklar kısıtlanırken sendikalar sessiz kalmaktalar. Ülke ekonomisinin IMF ye teslim olması, özelleştirme, taşeronlaşma, işsizliğin arması, sendikaya üyeliğinin zorlaşması hatta engellenmesi işçileri, sendikaları artık ilgilendirmiyor. Demokrasi, insan hakları ile ilgilendirmiyorlar. Ülkedeki sorunlar, siyasi partilerin hiç birinin işçi ve emekçi haklarını savunmaması, yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, suistimallerin hepsi örgütlü işçilerin, sendikaların, meslek odalarının sessiz kalmalarından, toplumsal olaylara karşı duyarsız olmasından.

Emekçilerin ekonomik ve demokratik haklarını savunurken anladılar ki, haklarını alabilmeleri, insanca yaşayabilecek bir ücret ve haklar alabilmeleri için hem sendikalar ve meslek örgütlerinde hem de yönetiminde söz ve karar sahibi olacakları bir sol bir parti de örgütlü olmaları gerekir.

Bunu başaramadığı zaman ülkeyi yerli ve yabancı sermaye güçleri yönetecek, sadece emeği ile geçinen emekçiler, küçük toprak sahibi veya topraksız köylüler, küçük esnaf ve sanatkarlar her geçen gün yoksullaşacaklardır.

Daha da önemlisi ülke siyasi bağımsızlığını da kaybedecektir.

“EKONOMİK YÖNDEN BAĞIMSIZ OLMAYAN BİR ÜLKE, SİYASİ YÖNDEN DE BAĞIMSIZ OLAMAZ” diyen Mustafa kemal ATATÜRK doğru söylememiş mi? 2007

Hiç yorum yok: