28 Mart 2008 Cuma

15 – 16 HAZİRAN

Yunanistan’da çalışanların haklarını geriye götüren yasayı kabul etti. Yunanistan’da tüm çalışanlar sendikalı, dayanışma ve genel grev dahil bütün hakları var. Bu nedenle yasa gündeme geldiğinde ve mecliste görüşülürken tüm çalışanlar (bizdeki gibi iktidar yanlısı veya karşıtı demeden) genel grev yaptı. Yine de yasa kabul edildi. Ancak bizde olmayan bir şey İŞ GÜVENCESİ Yunanistan’da var. Dahası Yunanistan’da sigortasız işçi çalıştırılmaz, çalışanların hepsi sigortalı ve sendikalı. Hiçbir çalışanı işveren nedensiz yere işten çıkaramaz. Çıkarırsa çok büyük cezaları var.
Bizde ise İŞ GÜVENCESİ YASASI yok. Çalışanların bir çoğu SİGORTASIZ, ÖRGÜTSÜZ, SENDİKASIZ. Sendika hakları güvenceye alınmamış. Kamu çalışanları dahil bir çok çalışanın grev hakkı yok. Hatta yüzlerce işçi çalıştıran bir çok işyeri RUHSATSIZ, yani KAÇAK. Başbakan ve çalışma bakanı diyor ki; bizde 2 çalışana 1 emekli düşüyor. HAYIR bu doğru değil. 10 çalışana 1 emekli düşüyor ama, 10 ÇALIŞANDAN 8 i SİGORTASIZ olarak çalıştığı için, 2 SİGORTALI çalışana 1 EMEKLİ düşüyor. İlk önce yapılacak şey RUHSATSIZ, KAÇAK ÇALIŞAN İŞYERLERİNİ RUHSATLI, KAYIT altına almak, bütün çalışanları SİGORTALI yapmaktır. Ayrıca toplanan vergilerin bir kısmını sosyal güvenliğe aktarılmalı, işçi ve işverenin prim ve vergilerdeki payını azaltılmalı, primleri zamanında toplamalıdır. SOSYAL GÜVENLİKTE hiçbir zaman toplanan primler yeterli olmaz. Devletin muhakkak sosyal güvenlik kurumuna her yıl bütçeden bir pay ayırması gerekir. Bir devletin SOSYAL DEVLET olup olmadığı sadece ve sadece SOSYAL GÜVENLİK, SAĞLIK ve EĞİTİME bütçeden ayırdığı pay ile ölçülür.
Sendikalar son görüşmede UZLAŞTIK diye ÇALIŞANLARA çok büyük kötülük yapmıştır. Aslında prim gün sayısı 9000 günden 7200 güne ineceğine, emeklilik yaşının 58–60 da kalması istenecekti. Çünkü 9000 gün prim dolduramasa bile 58-60 yaşında emekli olacaktı.
Emekçiler haklarını kolay elde edilmedi. 8 saatlik iş günü, sendika ve grev hakkı, insanca bir ücret ve sosyal haklar için çok bedeller ödendi. Ülkemizde de ta ki 12 eylül faşist askeri yönetimi hakları zorla geri alıncaya kadar korumak ve geliştirmek için çok bedeller ödendi.
15 – 16 İŞÇİ DİRENİŞİ tek değil ama çok güzel bir örnektir.
1967 yılına kadar sendikalar TÜRK–İŞ de örgütlü. Türk-İş yöneticileri siyasi iktidarla uzlaşmacı bir politika (SARI SENDİKACILIK) sözde “partiler üstü sendikacılık” yapıyor. Buna karşı çıkan bazı sendikalar Türk-İş’ ten ihraç edilince bazı sendikalar da kendileri ayrılarak 1967 yılında DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARINI (DİSK) kurdular. Dünyada 2 sınıf vardır, 1- işçi sınıfı (tüm emekçiler) 2 – işveren sınıfı diyen, Sınıf sendikacılığını savunan, İşçi haklarını savunması, koruması, sendikasız işçileri sendikalı yapmak için verdiği mücadelesi, işçileri eğitip, bilinçlendirmesi DİSK’ i çekim merkezi haline getirdi.
DİSK, ülkemizin sömürülmesine, EMPERYALİZME karşı bir politika izliyor, demokratik, hukuk devletini, ülke yönetiminde işçi ve emekçilerinde söz ve karar sahibi olması için mücadele ediyordu. PETROLLERİN MİLLİLEŞTİRİLMESİNİ, NATO üslerinin kapatılmasını savunuyordu. DİSK in bu duruşundan, her geçen gün bilinçlenip güçlenen ve ülke bağımsızlığını ve haklarını savunan işçi sınıfından korkmaya başlayan egemen güçler DİSK’ i tasfiye etmek istediler.
13 haziran 1970’de, ADALET PARTİSİ, (şimdi de ADALET VE KALKINMA PARTİSİ) tek başına iktidar. Başbakan Süleyman DEMİREL. Hükümet grevli toplu sözleşmeli sendikalar hakları kısıtlayan yasa tasarısını meclise sundu. İşçilerin istedikleri sendikaya serbestçe üye olmayacak, toplu sözleşme ve grev hakları kısıtlanacak. Ülke genelinde bir konfederasyonun faaliyet gösterebilmesi için sigortalı işçilerin üçte biri kadar üyeye sahip olması isteniyor. Yani amaç DİSK’ i tasfiye edip,.toplu sözleşme yapma hakkı elinden alınacak.
DİSK’ e hatta TÜRK – İŞ’ e bağlı bazı sendikaların işçileri 15 haziran 1970 de İzmit Gebze'den Kadıköy'e Levent'ten Mecidiye köy ve Taksime Bakırköy'den Top kapı ve Edirne kapıya kadar İstanbul'un dört bir yanında sokaklarda taleplerini "Anayasa çiğnenemez" "DİSK kapatılamaz" sloganları ile sokaklara çıktılar. Kadı Köyde polisin açtığı ateş sonucu üç kişi hayatını kaybetti. 16 haziranda, Kocaeli ve İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildi.
Eyleme 15 haziranda 115 işyeri ve yaklaşık 75 bin işçi, 16 Haziranda 168 fabrika ve 150 bine yakın işçiyi katıldı. ( o zaman işçi sayısı ve işyerleri düşünülünce çok büyük bir eylem) İstanbul, Gebze, İzmit’te fabrikalar durdu. Her tarafta işçiler çeşitli yürüyüşler ve mitingler düzenledi.
Buna rağmen yasa kabul edildi ama "Anayasaya aykırı olduğu" için Anayasa mahkemesi iptal etti. 15-16 Haziran 1970 direnişi, işçi-emekçilerin ilk kez kendi gücünün muazzam boyutlarını göstermiş, işçi sınıfı tarihinde yerini aldı.
Bu gün çıkarılmak istenen sosyal güvenlik yasasına gelince;
“ESNAF, İŞÇİ, MEMUR, ÇİFTÇİ, EMEKLİ, ÇALIŞAN, İŞSİZ, YENİ DOĞMUŞ, DOĞACAK, KADIN, ERKEK HERKESİ İLGİLENDİRİYOR.
Yok eğer EMEKLİ OLUNCAYA KADAR BU YASALAR KİM BİLİR DAHA KAÇ DEFA DEĞİŞİR” diyorsan, o zaman ÖDENECEK BEDEL ÇOK DAHA FAZLA OLACAKTIR. 28.03.2008

Hiç yorum yok: