27 Ağustos 2010 Cuma

MİLLETE HESAP VERENLER !!!!!

MİLLETE HESAP VERENLER !!!!!

Başbakan bunu devamlı neden söylüyor?

Demek istiyor ki;

Biz iktidarız.

Bizi kim iktidar yaptı?

Millet.

Öyleyse her yaptığımız “MİLLET YARARINADIR.”

Muhalefet bize engel olmasın.

Danıştay, Yargıtay, Anayasa mahkemesi karışmasın.

Yaptıklarımız “MİLLET YARARINA” değilse halk bizi seçimlerde zaten cezalandırır.

Bu çok tehlikeli bir düşüncedir.

Demokrasi ile, hukuk devletinde böyle düşünce olur mu?

O zaman “ANAYASA, YASALARA” ne gerek var?

Millet siyasetçilerden hiç hesap sordu veya sorabildi mi?

Eğer başbakan, milletin hesap sormasından “SEÇİM KAYBETMEYİ” kastediyorsa

Bu hesap sormak değildir.

Seçim kaybeden, nice başbakan ve bakanlar, bütün siyasetçilerin bu güne kadar yaptıkları hep yanına kar kaldı.

Siyasetçiler yasaları öyle çıkarıyorlar ki, yargılansalar bile bir şekilde ceza almaktan bir şekilde kurtuluyorlar.

Sonra da “ALIM AÇIK, VERİLEMEYECEK HESABIM YOK” diyorlar.09.02.2010

CHP VE SOLUN İDEOLOJİSİ.

CHP VE SOLUN İDEOLOJİSİ.

Diyorlar ki;

Eğer CHP sol bir parti ise, Devletçilikten vaz geçip milletin yanında olacak.

Bunu söyleyenlerin “solun bireyci değil toplumcu” olduğunu bildiğine eminim.

Sol, bireylerin zenginleşmesini değil toplumun zenginleşmesi için çalışır.

Sol ideolojiye göre;

Bir toplumda bir avuç zengin, milyonlarca işsiz, aç, yoksul - fakir varsa o toplumda hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik vardır.

Kalkınma planlı olarak devlet eliyle yapılır.

Ülke zenginleştikçe sadece bir avuç insan değil bütün vatandaşlar zenginleşir.

Her toplumun kendi kaderini belirleme hakkı vardır ama ayrılık değil birlikte olmak savunulur. Bütün dünya işçileri birleşin der. Enternasyonalizm solun ideolojisidir.

Sol ideolojide en kutsal değer EMEKTİR. “BÖYLE BİLİNE.”

Ama CHP sosyalist, hatta ideolojik olarak sosyal demokrat bir parti bile değildir.

Sosyal devleti, sosyal adaleti, hukuk devletini, demokrasiyi, ırk, din, dil, kültür ayrımı gözetmeden bir arada yaşamayı, ÜNİTER DEVLETİ savunan “İSMET İNÖNÜ’NÜN” dediği gibi” ortanın solu, halkçı sol, demokratik sol” bir partidir.

Zaman, zaman farklı söylem ve politikaları dinlendirmiş olsa da CHP nin asıl ana politikası budur.

Özel sermayeye karşı değildir. Toplumda sosyal adaleti savunmaktadır. Yoksulluğun ve zenginliğin az çok dengeli bir şekilde paylaşılmasını hedeflemektedir.

CHP İKTİDAR OLAMAZ DİYENLERE.

CHP genel başkanlığına Kemal KILIÇTAROĞLU seçilince, milyonlarca vatandaşta ilk seçimde “CHP İKTİDAR OLACAK” inancı belirdi.

AKP ve yandaşlarını da bir telaş sardı.

Kimi CHP iktidar olamaz,

Kimi olsa bile başaramaz diyor.

Neden iktidara olamayacağını,

İktidar olsa bile neden başarılı olamayacağını günlerdir yazıp, TV de tartışıyorlar.

Bula, bula eleştirecek yeni aldığı gömleği buldular.

8 yıllık iktidar döneminde ülkemizdeki en zenginlerden bile zengin olan AKP yöneticileri, belediye başkanları ve iktidar yandaşlarını, deniz fenerini yolsuzluğunu görmezden gelenler utanmadan “500 TL lik gömlek giyip yoksulları nasıl koruyacak” diye TV de ciddi, ciddi saatlerce tartışıyorlar. Taraf, yandaş gazetelerinin köşelerinde her gün yazıyorlar.

Ama ne kadar fazla yazarlar veya konuşurlarsa CHP ye halkın desteği daha da fazla artıyor. 30.05.2010

ANAYASA FİKRİ NASIL DOĞDU?

ANAYASA FİKRİ NASIL DOĞDU?

İlk Anayasa fikri KRAL, PADİŞAH, SULTAN gibi ülke yönetiminde tek söz sahibi olan kişilerin yetkilerini sınırlandırılması düşüncesinden doğmuştur.

Parlamenter demokrasiye geçildikten sonra,

İktidarı eline geçiren partilerin, muhalefetin, farklı düşüncede olanların, azınlıkların haklarını güvence altına almak, siyasi iktidarın keyfi yönetimlerini sınırlandırmak için gerek duyulmuştur.

Anayasalar;

Her zaman, azınlıkta, zayıf olanın haklarını güçlü olandan korumak içindir.

İktidarların çıkaracağı yasaların uymak zorunda olduğu temel ilkeleri gösterir.

Hiçbir yasa, uygulama ya da başka bir kural anayasaya aykırı olamaz.

Bu yönüyle ANAYASALAR,

Toplumun bütün kesimlerin ortak görüş ve katkıları ile oluşmuş, temel yasadır.

ANAYASALARININ TEMEL AMACI,

Ülkeyi yönetenlerin, siyasi iktidarların gücünü,

ARTTIRMAK DEĞİL, KISITLAMAK, SINIRLANDIRMAKTIR.

Ülkede ekonomik, maddi gücü olanların sayıları azdır. Ancak bu azınlığın siyasi iktidar üzerindeki gücü çok fazladır.

Ülke çoğunluğunu oluşturan ama sendikalar, meslek örgütlerinde örgütlenip haklarını savunamayan, taleplerini siyasi iktidarlara duyuramayan,

Dar gelirli, emeği ile geçinen, işçi, memur, küçük esnaf, köylü, az topraklı veya topraksız çiftçi, işsiz, yoksul, özürlü, yaşlı, savunmasız, insanları,” yani halkın, milletin, hak ve hukukunu “siyasal iktidar üzerinde gücü fazla olan zenginlerden korumak içindir.

Demokratik anayasaların vaz geçilmezi “hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesi, şeffaflık, laiklik, sivil toplum kuruluşları ve demokrasi kültürünü” kapsar.

Çünkü iktidarın sahip olduğu güç ve yetkiler tek bir elde toplanmamalıdır.

GÜÇ “YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ORGANLARI” ARASINDA DAĞITILMALIDIR.

Hiçbiri diğerinin yetki alanına giremez. Ancak her zaman son sözü hukuk söyler.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin anayasada güvence altına alınması ve etkin bir şekilde uygulanması büyük önem taşımaktadır.

Ulus egemenliğin sahibi olarak burada hukukun bir esasıdır. Anayasa ulusun iradesinin kalıba dökülmüş halidir.

Yürürlükte olan Anayasa bir darbe sonucu yapılmış yasakçı bir anayasa olabilir. Bu nedenle Anayasanın tümden veya demokratik olmayan hükümlerinin değişmesi gerekebilir.

Bütün bunlar toplumun bütün kesimleri ile uzlaşarak yapılmalıdır.

İktidardaki siyasi parti, “benim çoğunluğum var, istediğim değişiklikleri yaparım” der,

Kuvvetler ayrılığı, hukuk devletini zayıflatan, yargıyı siyasi iktidara bağımlı hale getiren bir anayasa veya değişiklikler yapmak isterse buna hepbirlikte “HAYIR” denmelidir.

ANAYASALAR NASIL ÇIKTI?

İlk anayasa, 1787 yılında ABD de siyasi iktidarın yetkilerinin sınırlandırılması, keyfi yönetimin önlenmesi için düşüncesi ile doğmuştur.

Daha sonra Fransa’da 1789 yılında büyük devrimden sonra kralın iktidarını sınırlamak için bir belge olarak Anayasa yapılmıştır.

Anayasa kavramı 1920’lerden sonra tüm dünyada yayılmaya başlamıştır. Siyasi iktidarını yetkilerini sınırlayan, anayasa ve yasalarla güvence altına alınan kişisel özgürlükleri korumak için hukuki kuralları haline gelmiştir. Ayni zamanda devletin yönetim yapısını gösteren bir belge olarak kabul görmüştür.

Fransız devriminden etkilenen Hollanda’da 1789 da, İspanya’da 1812 de, İsviçre’de 1815 de, Belçika’da 1830 da, Danimarka’da 1850 de, Prusya’da 1850 de, Kuzey Almanya’da 1867 de anayasalar kabul edilmiştir. Meksika 1857, Arjantin 1860, Brezilya 1891 de anayasalar yapılmıştır.

Osmanlı zamanında ilk anayasa KANUNİ ESASİDİR.

İlerici, demokrat kesimlerin baskısı sonucu II. ABDÜLHAMİT izin verince 7 Ekim 1876 da MİTHAD PAŞA başkanlığında 28 kişilik bir komisyonca hazırlandı.

23.12.1876 da KANUNİ ESASİ “İLK ANAYASA” ilan edildi.

Kanuni Esasi119 madde idi. İlk 5 maddesi padişahın haklarını sayıyordu. Padişahın kişiliği kutsal olacak ve yaptıklarından dolayı kimseye karşı sorumlu olmayacaktı. Hanedanın en yaşlı kişisi halife olacak,

Ülkeyi idare edecek hükümetin bakanlarını atamak, azletmek, meclisi toplamak veya dağıtmak padişahın yetkisindeydi.

Diğer maddeler kişi hak ve özgürlükleri ile ilgiliydi. Kişi hakları yasalarla korunuyordu. Hakimler azledilemeyecekler, mahkemeler aleni olacak, kimse mahkemelere müdahalede bulunamayacak, her hakkını yasalarda izin verilen her yöntemle hakkını savunacaktı.

Ülkeyi yöneten hükümet üyeleri için YÜCE DİVAN kurulacaktı.
Memurlar yasalara aykırı hareket etmedikçe ve çok zorunlu olmadıkça işlerine son verilmeyecekti. Kanuna aykırı emri yapmayan memur sorumlu olmayacaktı.

Meclis üyeleri, düşüncelerini söylemekte, oturumlara katılıp katılmamak konusunda özgürdü. Ancak Kanuni esasiye aykırı hareket, ihanet, rüşvet ile suçlanır ve ceza alırlarsa üyelikleri düşecekti.

Buradan başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın yetkileri II. ABDÜLHAMİD’ in yetkilerinden daha fazla olduğu anlaşılmakta. 12.07.2010

İKTİDARA YÜRÜMEK (2)

İKTİDARA YÜRÜMEK (2)

İktidara yürümek kolay ama bunu başarmak kolay mı?

Unutmayalım ki

“Ülkemizde en örgütlü ve en çalışkan partisi AKP” 8 yıldır iktidarda. TBMM de anayasayı bile değiştirecek bir çoğunluğa sahip.

AKP, 8 yıllık iktidarında;

İnsanların din ve kutsal inançları oy için kullanılmadı mı?

Tarikatlar, cemiyetler, toprak ağalığı “feodal yapı”, kullanılarak, insanların yoksullukları ve çaresizlikleri kullanılarak, iş, aş yerine sadaka ve yardımlarla avutulup oy alınmadı mı?

Birlikte kardeşçe yaşamak, varken etnik yapılar kullanılarak insanlar ayrıştırıp düşmanlıklar körüklenmeye çalışılmadı mı?

TBMM çoğunluğuna dayanılarak istedikleri yasaları çıkarıp, istedikleri görevlere yandaşlarını atayıp, ülkenin bütün kurumları ele geçirilmedi mi?

Bunu yaparken her yolu mubah sayılmadı mı?

Ordu hakkında karalama kapmayası açılıp, suçlu, suçsuz çeşitli nedenlerle muvazzaf veya emekli generaller cezaevine konulmadı mı?

İktidarın istediğini yapmayan savcılar, istediği gibi karar vermeyen yargıçlar üzerinde Adalet bakanlığı emrinde olan müfettişlerle baskı kurulmadı mı?

Ele geçiremediği yüksek Yargıyı da kontrol altına alabilmek, ele geçirmek için Anayasa değişikliği yapılmadı mı?

Bütün bunlar yapılırken milyonlarca kişi tarafından;

Ülke bağımsızlığı, demokratik laik cumhuriyeti tehlikeye düşüyor,

Millet, gittikçe fakirleşiyor,

Yoksulluk, açlık, işsizlikle birlikte yolsuzluk artıyor,

İktidar partisi yetkilileri ve yandaşları ülke menfaatlerinden çok şahsî menfaatlerini, siyasi emelleri için kullanmaktan çekinmiyor, zengin oluyorlar,

Hepsinden daha vahim, insanların doğruları öğrenmesini engellemek için yandaş medya kuruluyor, iktidara biat etmeyen medya üzerinde baskı kuruluyor,

İstediklerini yapmayan, iktidara en küçük bir eleştiri getiren vergi denetimleri ile cezalandırıp susturuluyor,

Diye her gün haykırılmadı mı?

Bütün bunlar olurken dost ve müttefik olduğumuz, bize “Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, Venedik kriterlerini” uygulayın diyen,

ABD, Orta doğudaki çıkarları için,

AB, istediklerini yaptırabilmek için iktidar partisi ne yaparsa yapsın hoş görmedi mi?

Bütün bu kötü gidişe, milyonların şikâyetine, ülkedeki adaletsizliğe rağmen;

Milyonlarca kişi AKP ye alternatif bir parti olmadığını,

BAYKAL liderliğindeki CHP nin de iktidar alternatifi olamadığına inanıyordu.

Tam umutlar kesilmişken umulmadık bir şey oldu ve halkın umutları yeşerdi.

Baykal “bir komplo nedeni ile de olsa” CHP genel başkanlığından istifa etti.

CHP genel başkanlığı için milyonlarca kişinin ilk aklına gelen kişi KEMAL KILIÇDAROĞLU idi.

Kurultay halkın bu isteği doğrultusunda CHP genel başkanlığına KEMAL KILIÇDAROĞLU’ nu seçti.

KEMAL KILIÇDAROĞLU sadece CHP de değil ülkede bir umut oldu.

Küskünler partiye dönmeye başladı.

Mustafa SARIGÜL “rüzgârı direnemedi zorunlu olarak da olsa” partiyi kurmaktan vaz geçti.

Sadece bunlar da değil. AKP den umdu kesip çaresiz milyonlarca kişi için CHP bir umut kapısı odu.

CHP nin en üst kadrolarından en alt kadrolarına kadar bir hareketlenme başladı.

Herkes bir şey yapmak, partiyi iktidara taşımak için bir görev almaya koşuyor.

KILIÇDAROĞLU parti içi dengeyi sağladıktan sonra ülke gezilerine çıkıp, İl, il, ilçe, ilçe geziyor.

AKP nin ülkeyi nasıl yoksulaştırdığını, gelir adaletsizliğini bütün yanlışlarını anlatıyor.

CHP iktidar olursa ne yapacaklarını anlatıyor.

İlişkilerin yıllardır kopuk olduğu,

AB ülkeleri, ABD yetkilileri ile görüşüyor.

Sosyalist enternasyonal ile soğuyan ilişkileri yeniden kuruyor.

Dünyaya da açılıyor. Türkiye’de işlerin hiç de AKP nin dediği gibi olmadığını anlatıyor.

Bütün bunlar yapılıyor olsa bile iktidar olmak yine de o kadar kolay değil.

İktidar partisi seçimlerde ele geçirdiği kaleleri “devlet kurumlarını” kullanacaktır.

Bu düzenden memnun olanların, küresel sermayenin, özelleştirmelerden pay alanların, AKP iktidarında zengin olanların, tarikat, cemaat liderlerinin büyük oranda desteğini alacaktır.

Başta medya olmak üzere toplumda çok daha fazla baskı oluşturacaktır.

Emrindeki güvenlik güçlerini de muhalefet yapanlara baskı için kullanacaktır.

Doğu özellikle güney doğu Anadolu bölgesi illerinde CHP adaylarına her türlü zorluk çıkarılacaktır.

Seçim sandıklarında oyların sayılmasında, seçim sonuçlarında çeşitli oyunlar oynanacaktır.

Önümüzdeki seçimler çok zorlu geçecektir.

Akıldan hiç çıkamamak gerekir ki, “Ülkemizde en örgütlü ve en çalışkan partisi AKP” dir.

İktidarın yollarında çok fazla diken ver.

İktidara gelmek için bu dikenlerin tek, tek temizlenmesi gerek.

Çok ama çok çalışmak gerek. 25.06.2010

İKTİDARA YÜRÜMEK

İKTİDARA YÜRÜMEK

CHP genel başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU olunca toplumda bir iktidar rüzgârı yakalandı.

Ama hiçbir parti sadece genel başkanın rüzgârı ve çabası ile iktidar olamaz.

Elbette lider yapması gerekenleri yapacak. Ülkeyi karış, karış gezecek. Parti meclisi, MYK ve uzmanlarla parti politikalarını, iktidara geldiklerinde sorunları nasıl çözeceklerini belirleyecekler.

Ancak bir partinin iktidara olabilmesi için bunlar yetmez.

Genel başkanından en alt yöneticisine, sade üyesine hatta o partiye umut bağlamış oy verecek seçmene kadar herkese görev düşmektedir. Herkesin çalışması, alın teri dökmesi gerekir.

Partilerimizin hepsi lider partisi olduğu, parti içi demokrasi olmadığı için her şeyi liderden bekliyoruz. Partinin en üstünden en altına kadar bütün yöneticileri hatta sade üyeleri herkes liderin ağzına bakıyor.

Kimi dinlesen “Milletvekili, belediye başkanı, il başkanı, ilçe başkanı herkes “LİDERİN DEDİKLERİNİ” tekrar ediyor. Kendiliklerinden farklı bir şey yapamıyor, söylemiyor, aslında söyleyemiyorlar.

Çünkü kokuyorlar.

Çünkü hiç kimse hiç bir göreve seçimle gelmiyor.

Lider getiriyor. Lider beğenmediği kişinin üstünü çiziyor.

İşte bu nedenle CHP 20 yıldır büyüyemedi, iktidar olmak bir yana iktidar alternatifi bile olamadı.

İşte bu nedenle CHP 1999 da baraj altında kaldı.

Herkes bütün suçu liderde aradı, onu suçlandı.

Aslında suç tek başına liderde değildi.

CHP de 20 yıldır bu gidişe hiç kimse, kişisel olarak “iyi, dürüst, demokrat olanlar” bile “vicdanları sızlasa da” ses çıkarmadı.

Milletvekilleri, belediye başkanları, il, ilçe başkanları veya bu görevlere gelmek isteyenler bile “lider adımı çizmesin diye” sessiz kaldı.

Parti seçimlerde başarısız olunca da hiç kimse “bizde de bir kusur, suç var” demedi.

Hatta bunu aklına bile getirmedi.

ŞİMDİ CHP DE YENİ BİR SAYFA AÇILDI.

YENİ BİR LİDER, YENİ BİR GENEL BAŞKAN VAR.

Şimdi 8 yıllık AKP iktidarında yoksullaşan çaresiz yığınlarda bir umut belirdi.

CHP bu şansı çok iyi kullanılmalıdır.

ÖYLEYSE İKTİDAR OLMAK İÇİN NE YAPILMALI?

Herkes görevini yapmalıdır.

Yerelde iktidar olunan Belediyeler, il genel meclisleri başarılı olmak zorundalar.

Hiç kimse görevden alırlar, adımı çizerler, beni aday göstermezler diye korkmadan parti içi demokrasiden taviz vermemeli, korkup susmamalı.

Kim hangi görevde ise görevini hakkı ile dürüstçe yapmalı.

İlçe başkanlarının ilçesine bağlı, bütün mahalle ve köylerde, “tarım, sanayi, emekli, esnaf, memur, işsiz, yoksul” kimlerin hangi sorunları var bilmelidir. İlçesinde uçan kuştan haberi olmalıdır.

Yerel ve bölgesel basın devamlı izlenmeli, haber, yorum ve eleştiriler dikkate alınmalıdır. Yerel basın ile halka ulaşılmalıdır.

Bütün kesimlerle bire bir ilişki kurarak partisinin politikalarını liderin sözlerini tekrarlayarak değil, “KENDİ SÖZCÜKLERİ İLE” yerel sorunlara ağırlık vererek parti politikalarını anlatmalıdır.

Kişisel sorunlar değil TOPLUMSAL sorunlara ağırlık verilmedir.

Sadaka, iyilik, kendi cebinden yardımlar yaparak değil, insanların “vatandaş olarak” devlet kurumlarında hak, hukuk aramalarına yardımcı olunmalıdır.

İlçe yönetimleri, “mahalle ve köylerde” insanların sorunları hakkında devamlı güncel raporlar almalı, belediyeye, il başkanlıklarına, bölge milletvekillerine, parti genel merkezine bu raporlar ulaştırılmadır.

Bölge milletvekilleri ile devamlı ilişki kurulmalı, ilçe sorunlarının gerektiğinde TBMM de gündeme getirilmesi sağlanmalıdır.

İlçe başkanlığı olarak, siyasi, toplumsal konularda çalışmaları olan, ilçenin sevilen, sayılan dürüst, saygın, kültürlü, bilinçli kişileri ile ilişki kurulmalı, onların görüş ve düşüncelerinden yararlanılmalıdır.

İnsanları salonlara çağırıp panel, seminer, konferanslar yapmak yerine, köylerde, mahallelerde, işyerlerinde insanların ayağına giderek onların sorunları hakkında bilgi alınmalıdır.

Onlara “bize oy verin, bütün sorunlarınızı çözeceğiz” demek yerine, insanların ne yapmaları gerektiği anlatılmadır.

Bireysel olarak hiçbir şey yapılamayacağını, sendika, mesleki örgütler, “meslek odaları, ziraat odası gibi” ile sahip çıkılıp, savunulabileceği anlatılmalıdır.

Ekonomik ve demokratik taleplerinin karşılanması ve sorunlarının çözümü için siyasi partilere üye olmaları, partilerin en alttan en üste kadar bütün kademelerinde görev almaları gerektiği anlatılmalıdır.

Yakınan her kese “iktidar partisi temsilcilerine bunları sordunuz mu? Ne yanıt verdiler? Diye sorulmalıdır.

AKP anayasayı bile değiştirecek bir çoğunlukla 8 yıldır iktidar olduğu halde suçu hep neden muhalefete CHP de aradıkları sorulmalıdır.

Partide en alttan en üste bütün görevlere seçimle gelinmesi savunulmalıdır.

Kim olursa olsun seçim dışında yargı kararı olmadan görevden alınmaya karşı durmalıdır.

Başta milletvekilleri olmak üzere, belediye başkanları, belediye ve il genel meclisi üyelerinin kim olacağının üyelerce belirlenmesini gerektiğini “önce kendimiz benimseyip kabullenmeliyiz.”

Kesinlikle adayların ilden, merkezden atanmasını “bizi görevden alacaklarını, aday olmamızı engelleyeceklerini bilsek bile” kabul etmemeliyiz.

Son söz;

Her şeyi genel başka liderden beklemek yanlıştır.

Herkes çalışmalıdır.

Genel başkan KILIÇDAROĞLU ne diyor?

Karanlıktan aydınlığa hep beraber çıkacağız.

“BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR, BİR ORMAN GİBİ KARDEŞCESİNE.”

Hep birlikte çalışmadan güzel günler göremeyeceğiz. 11.06.2010

GERİ DÖNÜŞÜ YOK

GERİ DÖNÜŞÜ YOK

Baykal’ın 1999 seçimlerinde parti baraj altında kalınca istifasından sonra geri dönmesi doğru değildi.

2002 değil ama 2007 seçimlerinde başarısızdı, çekilmesi gerekiyordu.

Ancak bütün partilerde olduğu gibi CHP de, de parti içi demokrasi olmadığından hiç kimse Baykal’ın karşısına aday olacak desteği bulamıyordu.

Bütün bunların bilincinde olarak partililer CHP de ki bu durumu kabullenmek zorunda kaldılar. İktidar alternatifi başka bir parti de olmadığından bütün güçleri ile CHP desteklendi.

Bu kurultayda da aday olacaktı. Partililer bunu da çaresiz kabullenmişti. CHP ye destekleri devam ediyordu devam edecekti.

İşte tam kurultaya gün sayılırken,

Kim, niçin ve neden yaptı bilinmez “o kaseti yayınladı.”

MYK üyelerinin “İSTİFA ETME” sözlerini dinlemedi CHP genel başkanlığından istifa etti ve aday olmayacağını açıkladı.

Bu şekilde istifaya zorlanmasını “Baykal karşıtları bile” ayıpladı.

Baykal’ın bu davranışı halk tarafından saygı ile karşılandı.

Şimdi, milletvekilleri, delegeler, parti yöneticileri, il, ilçe örgütleri “GERİ DÖN” diyorlar. Gençler “GERİ DÖN” diye kapısının önünde açlık grevi yapıyor.

Bence Baykal en doğrusunu yaptı. Ve artık geriye dönüş yok.

Bu günden sonra geri dönüp aday olmaya karar verirse istifasının “OYUN” olduğu söylenecek.

Hem kendi saygınlığı yok olacak hem de partiye büyük zarar verecek.

Baykal’ın geriye dönüşü yok ama son olarak yapacağı en büyük hizmet şudur.

Hepimiz biliyoruz ki, delegeler, bütün parti yönetimi Baykal’ın kontrolünde olduğu için kimse aday olamıyor.

Baykal parti tabanına, halkın beklentisine kulak vermeli.

Başta Kemal KILIÇTAROĞLU olmak üzere aday olmak isteyenlerin önünü açmalı.

Parti örgütündeki gücünü kullanarak kurultayın demokratik bir yarış şeklinde geçmesi için elinden geleni yapmalı.

Seçilen başkan ve yönetimine de tecrübe ve birikimleri ile yardımcı olmalıdır.

Benim düşüncem budur. 14.05.2010

UMUTLAR YEŞERDİ

1999 seçimlerinde CHP baraj altında kalınca Baykal istifa etti. Ama 1,5 yıl sonra geri döndü.

2002 seçimlerinde CHP % 19 oy aldı. 6 ay önce kurulan AKP % 34 oyla, iktidar oldu. Baykal başarılıyız dedi. İstifa etmedi.

2007 seçimlerinden önce köylü, işçi, memur halk iktidara tepkili, “cumhuriyet mitinglerine” milyonlar kişi katılmışken seçimlerde CHP % 21, AKP % 47 oy aldı. Baykal başarılıyız dedi istifa etmedi.

Bütün partilerde olduğu gibi CHP de, de parti içi demokrasi yok. Baykal’ın karşısına aday çıkamıyor. Partililer çaresiz CHP de ki bu durumu kabullenmek zorunda kaldılar. CHP desteklemeye devam ettiler.

Buna rağmen baktım ki bu seçimlerde de değişen bir şey olmayacak. Baykal ve CHP halka “İKTİDARA GELECEK” umudu vermiyor, kurultayda Baykal yine seçilecek Baykal ve tanıdığım milletvekillerine 17.01.2010 tarihinde aşağıdaki mektubu yazdım.

DENİZ BAYKALA MEKTUBUMDUR.

En geç 1 yıl sonra yapılacak seçimlerde AKP iktidarı sona erecek. Siz en eski siyasetçilerden birisiniz ve yaşınız 70 i buldu. İnşallah daha çok uzun yıllar sağlıklı olarak yaşarsınız.

Bu ülkede her konuda sizden hiçbir üstünlüğü olmayan birçok kişi başbakan oldu. Ancak ilk seçimlerde sizinde başbakan olabilme şansınız çok kuvvetli. Üstelik CHP seçimleri kazanır ve iktidar olursa, Sadece başbakan değil, belki 2012 yılında cumhurbaşkanı da olabilirsiniz. Böylece 2016 yılına kadar siyasi yaşamınız devam edecek, Hem de siz “Türkiye siyasi tarihine BAŞBAKAN ve CUMHURBAŞKANI” olarak geçeceksiniz. Bunun için her Salı günü TRT 3 den canlı yayınlanan “GRUPDA YAPTIĞINIZ” konuşmalar dışında da biraz daha fazla çaba harcamalısınız.

Sayın BAYKAL; Eğer CHP nin iktidar, siz de başbakan olmak istiyorsanız lütfen biraz gayret ederseniz göreceksiniz ki iktidar olmak için siz 1 adım attıkça halk 3 adım atacaktır.

Eğer CHP nin iktidar sizin başbakan olacağına inancınız yoksa veya ben başbakan veya cumhurbaşkanı olmak istemiyorum diyorsanız,

O zaman seçimlerden önce yakında yapılacak kurultayda lütfen aday olmayınız. Genel başkanlığına ve yönetim kadrolarına, CHP yi iktidar yapacaklarına inanan kişiler gelsin.

Bu güne kadar yaptıklarınız için de size bütün CHP örgütü teşekkür etsin ve sizi de CHP nin onursal genel başkan payesi ile ödüllendirsin. Lütfen bu düşünce ve inançta olan başta CHP seçmeni olan milyonlarca kişinin sözlerini dinleyin ve saygı gösterin.

Bir ara baktım Baykal biraz hareketlendi.

Biraz umutlandım. 05.04.2010 tarihindeki yazımda;

BAYKAL bu kez iktidarı istiyor. İl, il kongrelere gidiyor. Başbakan, Sivas’ın ötesine geçemiyor diyordu. Van’a gitti. Kıyamet kopmadı. Çok da güzel oldu. Diğer illere de gidip, bu güne kadar uygulanan politikaların yanlış olduğunu söyleyecek. İlk seçimlerde görülecektir ki, doğu ve güneydoğu illerinde; AKP ve BDP oylarının bir kısmı CHP ye gelmiş. Umudum pek yoktu ama şimdi inanıyorum ki; Baykal ilk seçimlerde iktidar olmak istiyor. Diye yazmıştım.

Aslında umut etmekten başka bir şeyde gelmiyordu elimizden. Çünkü bütün il, ilçe başkanları, kurultay delegeleri Baykal diyor başka bir şey demiyordu. Bu kurultayda Baykal tek aday olacaktı. Karşısına aday çıksa bile delegeden yeterli destek alamayacaktı.

Partililer bunu da çaresiz kabullenmişti. CHP ye destekleri devam ediyordu devam edecekti.

İşte tam kurultaya gün sayılırken,

Kim, niçin ve neden yaptı bilinmez “o kaseti yayınladı.”

Baykal, MYK üyelerinin “İSTİFA ETME” sözlerini dinlemedi. Herkesle helalleşti, CHP genel başkanlığından istifa etti ve aday olmayacağını açıkladı. Bu şekilde istifaya zorlanmasını “Baykal karşıtları bile” ayıpladı. Baykal’ın bu davranışı CHP üyeleri ve halk tarafından saygı ile karşılandı.

Ama birde baktık ki milletvekilleri, delegeler, parti yöneticileri, il, ilçe örgütleri “GERİ DÖN” diyorlar. Gençler “GERİ DÖN” diye kapısının önünde açlık grevi yapıyor.

Bu günden sonra geri dönüp aday olmaya karar verirse istifasının “OYUN” olduğu söylenecek. Hem kendi saygınlığı yok olacak hem de partiye büyük zarar verecek.

Bunu kimse aklına bile getirmiyordu.

Aslında CHP üyelerinin halkın gönlünde bir aday vardı. Herkes KEMAL KILIÇTAROĞLU diyordu.

Ancak Baykal’a rağmen aday olmak zordu. Öyle bir hava estiriliyor ki “Baykal varken aday olmak” CHP ye hatta ülkeye ihanet etmek gibi olacaktı.

İşte tam bu sırada beklenmeyen bir şey oldu. Herkesin kızdığı, hizipçi dediği, Baykal’ın kadim dostu dediği ÖNDER SAV devreye girdi. İl başkanları toplantısından bir gün önce KEMAL KILIÇTAROĞLU adaylığını açıkladı, Önder SAV ve 65 kadar milletvekili KILIÇTAROĞLU’ na desteğini açıkladı. Ertesi gün il başkanları da KILIÇTAROĞLU’ na destek verince “CHP nin bölüneceğini, parçalanacağını, güçsüz kalacağını” umanların oyunu bozuldu.

Bu gün HALKIN UMUTLARI YEŞERDİ. Halkın isteklerine kulak tıkayan, AKP iktidarı gidecek, Kemal KILIÇTAROLU başbakan olacağı CHP iktidarı gelecek.

Başbakan ve AKP panik içindeler. Alternatifimiz yok diyenler şimdi telaş içinde. Küçümsüyorlar, yapamaz diyorlar, kaynak nerede diyorlar kimse dinlemiyor bile.

Ama görüyorlar ki CHP ilk seçimde tek başına iktidar olacak.

8 yıllık iktidarlarında, yaptıklarının, yolsuzlukların hesabını sorulacak korkusuna kapıldılar.

Herkes yaptıklarının hesabını yargıya verecekler. Bunu engellemek artık mümkün değil.

İşte bundan korkuyorlar. Ancak Korkunun ecele faydası yok. 27.05.2010