16 Mayıs 2011 Pazartesi

PASTA

PASTAYI BÜYÜTMEK, PASTAYI BÖLÜŞMEK

İstanbul'da yaşayanlar içinde en zengin % 1 ile en fakir % 1 arasındaki gelir farkı 322 kata çıkmış. Ülke düzeyinde ise bu oran 236 kat olmuş.

Bu durumda en üst düzeydeki birinin evine ülke çapında ayda 7.5 milyar TL,

İstanbul'da 10.5 milyar TL girerken en yoksulun evine ayda 32 milyon TL giriyormuş. (5.10.2000 Sabah Gazetesi)

El konulan 8 bankanın temizlenmesi için 7.5 milyar DOLAR harcanacakmış.

Bu para ile ülkemizin değişik yörelerine 160 FABRİKA yapılabilirmiş. (05.10.2000 Necati Doğru)

1960 lı yıllarda "önce pastayı büyütelim" diyordu ülkeyi yönetenler. Şimdi pasta büyüdü.

Ancak pastadan ülke nüfusunun çoğuna kırıntılar kalıyor.

Varlık içinde yokluk çekiliyor kısacası.

Çok az sayıdaki kişiler süper zengin iken, çoğunluk dar gelirli ve yoksul.

Demek ki yanlış yapılmış, pasta büyütülürken nasıl paylaşılacağını da hesaba katmak gerekiyormuş.

Şimdi pastanın başına çöreklenenler kendi paylarından bir gram bile vermek istemiyorlar. Üstelik pasta her büyüyüşünde eski payları oranında pay alıyorlar.

Üstelik bu pastadan fazla pay alandan yani çok kazananların çoğundan, Devlet vergi de alamıyor. SSK, Bağ-Kur primlerini toplayamıyor. İşadamlarına verdiği kredilerin birçoğunu geri alamıyor. Üstelik batık bankaların borçlarını da üstleniyor.

Bu borçlar, zar zor küçük esnaf ve dürüst işadamlarından toplanan vergilerle ve ücretli kesimden alınan vergilerle ödeniyor.

Vergiler toplanamıyor, toplanan vergiler borç faizlerine, batık bankaların temizlenmesine harcanınca,

Devlet, hastane yapamıyor, okul yapamıyor, adalete, eğitime, sosyal güvenliğe yeterli pay ayıramıyor, yol yapamıyor, baraj yapamıyor, su getiremiyor.

Böyle olunca ek vergiler konuyor, hizmetler için vatandaştan bağış adı altında para alınıyor.

Pasta paylaşımında adil olmak için gerekli yasalar çıkarılmaz, çok kazandığı halde vergi vermeyenden vergi alınamazsa, Devlet yapması gereken hizmetleri yapamaz, huzur, istikrar sağlanamaz.

BÜTÜN BU ADALETSİZLİKLERİ ÖNLEMENİN TEK YOLU "HUKUK" DUR.

Eğer adil bir hukuk sistemi uygulanırsa, yasalar çağdaş ve demokratik hukuk kurallarına uygun ve adil olursa, bu hukuk kuralları ve yasalar herkese ayrıcalıksız uygulanırsa,
- kimse banka batıramaz, kimse yolsuzluk yapamaz, kimse rüşvet alamaz, kimse trafik canavarı olmaz, kimse ihalelerde, özelleştirmelerde kimseyi kayıramaz,
- Kimse hak etmediği göreve gelemez,
- Kimse hiçbir suçu yokken görevinden alınamaz, görev yeri değiştirilemez,
- Başarılı olmayan siyasetçi yıllarca seçim kazanamaz, milletvekillerini liderler değil halk belirler,
- Başta okullar olmak üzere kimseden bağış alınmaz.
- Bütün işler toplanan vergiler ve devletin diğer gelirlerinden gönderilen ödeneklerle yapılır.

Eğer yine de bunları yapanlar olursa ve bu kişiler kim olursa olsun cezalarına da katlanmak zorunda kalacaktır.

Ancak, adil bir hukuk sisteminde,
- Bizlerde torpil yapamayız,
- Kaçak inşaat yapamayız,
- Suçlarımıza af isteyemeyiz, vergi, SSK, Bağ-Kur affı bekleyemeyiz,
- Çete kuramayız,
- Mahkemelerin verdiği kararlara itiraz edemeyiz,
- Hak etmediğimiz hiçbir şeyi elde edemeyiz.

Eğer bunları göze alır, hangi partili olursak olalım, siyasetçilerden torpilden önce ADİL BİR HUKUK SİSTEMİ istemedikçe ve hukukun hakim kılınması sağlanamadıkça bir şeylerin düzeleceğini beklemek hayal olur. (2000)

2000 YILINDA DURUM BUYMUŞ.

2002 YILINDA YAPILAN SEÇİMLERDE HALK BU DURUMDAN SORUMLU OLDUĞUNA İNADIĞI PARTİLERİ SANDIĞA GÖMDÜ. SEÇİMLERDE ANAYASAYI BİLE TEK BAŞINA DEĞİŞTİRECEK BİR ÇOĞUNLUKLA AKP TEK BAŞINA İKTİDAR YAPTI.

BU GÜN 2002 DEN DAHA FAZLA;

İŞSİZLİK,

YOKSULLUK,

GELİR DAĞILINDAKİ ADALETSİZLİK,

YOLSUZLUK YOK MU? 01.03.2011

Hiç yorum yok: