16 Mayıs 2011 Pazartesi

TELEFON DİNLEME

BÜYÜK BİRADER
Ülkemizde, DİNLEME, İZLEME, TAKİP ancak; “4422 SAYILI ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE KANUNUNUN UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK” gereğince yapılmaktadır.
Buna rağmen günümüzde bir çok kişi her türlü haberleşmesinin “özellikle telefonlarının” dinlendiğini düşünüyor hatta buna inanıyor.
YASA DIŞI YOLLA DİNLEME
Ülkemizde yasa dışı yollarla, telefon veya ortam dinlemesi yapabilecek teknoloji üretimi yok. Hepsi “ithal” yurt dışından satın alınıyor. Bu malzemeleri kim yurt dışından getirmiş, kimlere satmış kolaylıkla izlenip, denetlenebilir.
Yasa dışı dinlemeleri kim yapıyor kolayca belirlenir.
Ancak çok daha vahim olan bir iddia var ki;
Resmi kurumlar “özellikle emniyet güçleri, polis” tarafından getirilen, kayıtlara girmeyen, bu aletlerle yasa dışı dinlemeler yapıldığı, bunları MEDYA SERVİS EDİLDİĞİ.
İlk olarak hükümetin bu koynu araştırması, gerçekten böyle bir şey varsa önlenmesi, yapanların en ağır şekilce cezalandırılması gerekir.
MAHKEME KARARI İLE DİNLEMELER VE İZLEMELER
Eğer; Güvenlik güçleri “polis, jandarma” çıkar amaçlı bir suç şebekesinin, suçlarının kanıtlanmak için dinleme dışında başka bir yöntem olmadığını anlamışsa, “4422 YÖNETMELİK” gereği C. Savcısına başvurur. C. Savcısı kanıtları değerlendirir, o da buna inanırsa “dinleme ve izleme” yapmak için “dinlenecek örgüt üyelerinin kimliği, telefon numara bilgilerini belirterek mahkemeye başvurup dinleme, izleme izni alınır. Bütün bunlar için gizlilik kurallarına tam olarak uyulur. İzin 3 ay için verilir. ancak iki defa üçer ay uzatılabilir.
Dinleme ve izleme sonucu suçlu olmadıkları açığa çıkarsa C. Savcısının yazılı emri ile son verilir. C. Savcısının denetimi altında ve en çok 10 gün içinde güvenlik güçlerince yok edilir.
Ancak bir çok kişi “YASA VE YÖNETLİKLERE UYULMADIĞINI” söylemekte, bu güne kadar yapılan bir çok olayı buna kanıt olarak göstermektedir.
İtiraz ve yakıma konuları;
Emniyet güçlerinin bu yasalara dayanarak “özellikle iktidara muhalif” siyasetçi, gazeteciler, hatta yargıç ve savcılar, dahil birçok kişiyi dinlemekte ve izlemekte olduğu inancıdır.
Emniyet güçleri dinlenmek istediği kişilerin bir suça karıştığı konusunda hiçbir belirti, kanıtı olmadığı halde mahkemelerde dinleme izini için başvurmakta, izin talebinde yasa ve yönetmelikte belirtilmesi gereken hususların hiç birinin yer almadığı, dinlenip, izlenmesi için izin istenen kişinin çoğu zaman adının dahi yazılmadığı, kime ait olduğu açıklanmayan değişik kişilere ait çok sayıda telefon numaralarının ve bilgilerin yazıldığı, izin veren yargıçlar da “yasalarda aranan şartlar olmadığına bakmadan” yargıçların istenen izinleri verdiği iddiaları yaygınlaşmıştır.
Bu şekilde alınan izinlerle yapılan dinleme ve izlemeler sonucu, insanların özel yaşamına girilmekte, elde edilen bilgiler suç olsun olmasın bazı medyaya organlarına sızdırılmakta, bu dinleme ve izlemeler sonucu insanlar göz altına alınıp, evine işyerine onlarca emniyet gücü ile baskınlar yapılıp aranmakta, suç unsuru olup olmadığı tespit edilmese bile el konulan belgeler daha sonra incelenecek denilerek, suçları dahi açıkça söylenmeden emniyet, savcılık sorgulanıp mahkemeye sevk edilmekte ve çoğunlukla tutuklanmaktadırlar.
İlk günler insanlar “muhakkak bir suçları var ki bunu yapıyorlar, bana neden bir şey olmuyor” diye düşündüler. Bu uygulamaları devam ettirenler, insanlar olaya hep böyle bakacak dediler. Ama bir zaman geldi ki;
“Bir bardak suya mürekkep damlatın, bana mısın demez. Bunu tekrarlayın hep mürekkebi yutar. Mürekkebi damlatan kişi bunun devamlı böyle olacağını sanır. Ta ki son damlaya kadar. Son damlada su masmavi oluverir. (kaynak ÖZDEMİR İNCE)
Bu olaylarda da insanlar son damladan sonra gördü ki suy mavileşiverdi. Suyun mavileşmesi ile insanlar bütün bu yapılanların hukuka, insan haklarına uygun olmadığı, yarın kendisinin de başına gelebileceğini düşünmeye başladı. Suçlu ilan edilen, tutuklanan kişilerin, kanıtları gizlemesi, kaçması ihtimali hiç olmadığı, halde tutuklanması da inandırıcı gelmemeye başladı.
Tutuklanan insanların aslında suçsuz olabileceği, iktidara muhalefet eden kişilerin sindirmek, korkutmak için yapıldığı, bütün bu hukuksuzluklar yargı kararı ile ve yasalara göre yapılıyor olsa da iktidarın rolünün olabileceğine her geçen gün daha fazla kişi inanmaya başladı.
BÜTÜN BUNLARI YAPAN, YAPTIRAN “BÜYÜK BİRADER” KİM?
GEORGE ORWELL, daha 1949 yılında “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı ürkütücü bir kitap yazmış.
"Her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu, belirsiz ve muhalefetsiz bir toplumu, gerçeklerin, doğruların saptırıldığı, konuşma özgürlüğünün yok edildiği modern dünyanın kurulabileceği tehlikesini görmüş ve bu tehlikeye karşı yürekten uyarı yapmış böyle bir modern dünyayı protesto etmiş.
Bu kitapta anlatılanlar günümüze ait bir günlük gazeteden alıntı mı diye düşünmeden edemiyor insan. Günümüzde yetkililerin kulağının büyüdüğü, büyütüldüğü bir dönem yaşamıyor muyuz?
ORWELL, Türkiye'yi 60 yıl önceden anlatmış adeta. Bu gün "Büyük birader bizi sadece gözetlemiyor, hepimizi dinliyor!"demek daha doğru olsa gerek.
“Dinleyen herkes aynı zamanda dinlenir, büyük birader her zaman değişebilir.
Bazı eylemler vardır ki başlatma yetkisini bu gün siz elinizde tutabilirsiniz yada tuttuğunuzu sanabilirsiniz. Ama bitirme, sonlandırma yetkisine sahip olamadığınızı unutursunuz.
Ne güzel sözdür, "Dinleyen kendini dinler," derler.
Basit, sıradan, günlük bir olay kulaktan kulağa ulaşınca anlamı tamamen değişir ve bir kavgaya yol açar. Dinleme kavramı hem trajik hem komiktir. Bu gün bizi dinleyen ve izleyen büyük biraderin FOUCHE'NİN hayatını okursa, kullanma, kullanılma kavramının çift yüzlü kesici özelliğini belki düşünür. (Kaynak: DOĞAN HIZLAN’IN “Büyük birader kim” başlıklı 26.02.2009 tarihli yazısı) 26.02.2011




.

Hiç yorum yok: