14 Mart 2009 Cumartesi

NASIL BİR BERGAMA?

Bu güne kadar her zaman her şeyden belediye başkanlarını sorumlu tuttuk. Ama başarı veya başarısızlıkta başkan ile birlikte ayni oranda meclis üyelerinin de payı vardır.

Bu güne kadar görev yapan belediye başkanlarımız hep başarı ile görev yaptıklarını, ilçemizi kalkındırıp geliştirdiklerini söylerler. “Yemin etse karnı ağrımaz” derler. Muhakkak bazı iyi, yararlı işler yapmışlardır.

Bu dedikleri gerçek ise bu gün hala neden “İLÇEMİZDE BU KADAR SORUN VAR?”

Artık söz verip yapmamak olmamalı. Verdiği sözleri tutmayandan hesap sormalıyız. Bunu sadece 5 yılda bir seçimden seçime değil, görev yaptıkları süre içerisinde verdikleri sözleri hatırlatarak yapmalıyız.

Şimdi bütün adaylar bol, bol sözler veriyorlar. Yeni seçilecek belediye yönetiminden benim isteklerimin çoğu içinde bütün adaylar söz veriyorlar.

Peki biz Nasıl bir Bergama istiyoruz? Göreve gelecek yeni belediye başkan ve meclis üyeleri ne yapmalı, neleri yapmamalı?

Benim istediklerimi inanıyorum ki Bergama’da yaşayan herkes istemektedir.

- Bundan sonra başkanlarımız “yollarımız ve kaldırımları” zorunluluk olmadıkça kazıp yeniden yapmasın.

- İçinden çıkılmaz hale gelen şehir içi trafik sorununa acilen çözüm bulunsun. Trafiğin yoğun olduğu mahalle aralarındaki yollarda tek yön uygulamasına geçilsin.

- Kaldırımlar esnafların işgalinden kurtarılsın. Yayaların kullanımına açılsın.

- Geçici çözümlerle birlikte hiç vakit geçirmeden TRAFİK SORUNUNA kalıcı bir çözüm için şehir merkezi ve trafik akışının ve araç sayısının yoğun olduğu mahallelerden başlanarak SEMT OTOPARK yapımına başlansın.

- En az 3 SEMT PAZARI kurulsun.

- Yeni otobüs garajında yazıhaneler yeniden ihaleye çıkarılsın. Başka firmalarında gelmesi için (gelecek firmalardan İzmir – İstanbul – Ankara’ya sefer koyma şartı aransın) gerekiyorsa 3 – 5 yıl çok düşük bedeller istensin. Eğer yine de firmalar gelmezse BELEDİYE tarafından İzmir’e günde en az 3 OTOBÜS seferi konulsun.

- KINIK, TURANLI, GÖÇBEYLİ, BÖLCEK tarafından gelen yolcu otobüs ve münübüsleri için eski Kınık garajı tekrar açılsın.

- DİKİLİ, ALİAĞA, AYVALIK tarafından gelen otobüs ve münübüsleri için de Adnan Menderes bulvarı üzerinde uygun bir yere garaj yapılsın.

- Belediye tarafından en kısa zamanda bir düğün salonu yapılsın.

- Belediye tarafından bir tiyatro ekibi – topluluğu kurulsun. Ayda en az bir tiyatro oyunu sahnelensin. Ayrıca bu tiyatro ekibi – topluluğu kasaba ve köylerde de bu oyunları sahnelesin.

- İlçemizde kesinlikle bir sinema olsun. Bu gerçekleşinceye kadar hiç olmazsa ayda bir kez olsun ödül almış filmlerden biri düğün salonunda izletilsin.

- Belediye bir ekmek fırını açsın.

- ÇAMLI PARK, GÜLÜSTAN PARKI, AKASYA PARKI ve BAHRİYE ÜÇOK PARKLARININ çay bahçesine dönüştürülmeli ve çalıştırılmalı.

- TÖREN, TOPLANTI, MİTİNG gibi özel durumlar ve şehrin güzel görünümü için İlçemiz kesinlikle bir ŞEHİR MEYDANINA kavuşturulmalıdır.

- Artık ayıp. Yıllardır bütün Belediye başkan adayları Fevzi Paşa mahallesindeki “ÇÖPLÜĞÜ KALDIRACAĞIZ” diye söz verdi ama hiç biri sözünü tutmadı. Bu kez bu söz tutulmalı. Bir çöp atık ve arıtma merkezi muhakkak kurulmalı.

- Kurtuluş mahallesindeki tarihi SİT kapsamındaki bütün evler restore edilmeli, pansiyona dönüştürülmeli, bu mahallede yeşillik içinde kafe, müzik, alışveriş ve eğlence yerleri oluşturularak turizme açılmalı.

- Merkezde bir çok mahallede halihazır ve imar planlarının yanlışlığı nedeni ile inşaat yapılamamaktadır. Bu mahallelerde imar sorununa çözüm bulunmalıdır.

- JEOTERMAL ve RÜZGAR enerjisinin yaygınlaşması için her türlü çaba gösterilmelidir. İlçemizde bacalı – dumanlı sanayi ile değil, “TURİZM, TARIMA” yatırım yaparak işsizlik sorunu çözüm aranmalıdır.

- TİYELTİ, ÇAKIRLAR, GEYİKLİ DAĞI bölgelerinde çok büyük içinde akarsuların, göllerin, hayvanat bahçesi, çeşitli ağaç ve bitki örtüsünün, piknik ve dinlenme yerlerinin olduğu bir doğal park yapılmalıdır.

Bergama;

Su, yol, trafik sorunu olmayan temiz, huzurlu,

Her mahallesinde, çocuklar için oyun alanları, gençleri için semt sahaları, parklar, çay bahçeleri olan,

Kentin her mahalle ve semtin planlı, sanat değeri olan mimari projeleri, yerleşimi, kat sayısı, yolu, yeşil alanı, binaların arsalarda nasıl yerleşeceği belirlenmiş ve özenle bu kurallara uyulmuş, cadde ve sokaklarında trafiğin rahatça işlediği,

Alt yapı sorunu olmayan, yağmur yağdığında yolların dere olmadığı, cadde ve sokakların her yıl kazılıp yeniden yapılmadığı, kaldırımları esnafın işgal etmediği,

Hafta sonlarında rahatlıkla ailecek doğa ile baş başa huzur içinde dinlenebileceği park ve piknik alanları olan,

“BİR KENT NEDEN OLMASIN?”

Biliyorum ki böyle bir kent 5 – 10 yılda kurulamaz. Ama gelecek için planlanabilir.

Belediye başkan ve meclisimiz bu planları yapsın, halk oyuna sunsun, kabul edilirse başlansın, 5 yılda ne kadar yapabilirse yapılsın. (Belediyenin günlük asli görevlerini de eksiksiz yerine getirmek şartı ile.)

Yeniden seçilirlerse devam ederler.

Eğer seçilemezlerse yeni belediye başkan ve meclisi kaldığı yerden devam eder.

Bu görev parti, kişi, ideolojik olarak görülmesine, hiçbir şekilde durdurulmasına izin verilmemeli geleceğin Bergama’sını kurmak için kalan yerden devam edeceğine söz vermeyen kişileri seçmemelidir. 14.03.2009

YURTTAŞLIK DERSİ

Bizim zamanımızda ortaokulda haftada bir gün YUTTAŞLIK DERSİ vardı. Bu derste bize bir ülke yurttaşının en başta gelen görevlerinin “ASKERLİK YAPMAK, VERGİ ve OY VERMEK” olduğu öğretilirdi.

Askerlik yapacaksın, çünkü;

“Bu gün savaş olmayabilir, yurtta ve dünyada barışı savunuyoruz ama ileride bir savaş çıkacak olursa hazırlıklı olmalıyız. Askerlik ve vatan savunmasını öğrenmeliyiz.”

Vergi vermeliyiz, çünkü;

Verilen vergilerle devletimiz okul, hastane, yol, fabrikalar yapar. Ülkenin kalkınıp gelişmesi için gerekli işleri yapar. Vergimizi düzenli verirsek, devletimiz o kadar çok kalkınır zenginleşir ve bizde refah toplumu oluruz.”

Her seçimde oy vermeliyiz, çünkü;

Demokrasi ile yönetiliyoruz. Bizler yurttaş olarak bizi yönetmeleri için temsilcilerimizi seçiyoruz. Eğer oy kullanmaya gitmezsek demokrasi ve halkın TBMM de temsil edilmesi tam olarak sağlanmamış olur.” Diye öğretildi.

Şimdi de böyle mi?

Askerlik;

Günümüzde bazı kişiler sağlam oldukları halde askerlik yapmamak için sahte çürük raporu almıyor mu? Birçok kişi “BEDELLİ ASKERLİK” yasası çıkarmaya uğraşmıyor mu?

Vergi vermek;

Ülkemiz ekonomisinin yarısı “KAYIT DIŞI” denilmiyor mu?

Eğer memur, işçi isen vergin daha eline geçmeden kesiliyor. Eğer küçük esnaf veya sanatkarsan, vergi mükellefi olmak zorundasın. 3 kuruş bile kazansan vergi isterler. Ama bir çok büyük sermaye ve iş sahibi vergi ya hiç vermez veya yıllarca biriktirir, sonunda faizlere af ödemeye uzun vadeli taksitler gelir öyle öderler.

Oy vermeye gelince;

Her seçimde seçmenlerin en az % 15 şi oy kullanmaz. Oyların % 10 u geçersiz çıkar. Böyle olunca toplam seçmenin % 30 unu alan partinin oyu % 40 hatta 50 çıkar.

Bu gün ülkemizde demokrasimiz gelişemiyor. Ülkemiz kalkınamıyor. YOKSULLUK, İŞSİZLİK ve YOLSUZLUK sona ermiyor hatta artıyor.

Zenginler, tuzu kurular, gemisini yüzdürenler, bu düzenden memnun olan, her geçen gün daha zengin olan iş adamı, büyük toprak sahipleri, siyasetçiler, bu gidişten hiç şikayetçi değiller hatta çok memnunlar.

Ama her geçen gün daha yoksul olan, durumu daha kötüleşen, işçi, memur, küçük esnaf ve sanatkar, az topraklı ve topraksız köylü – çiftçi ise şaşkın, geleceğinden umutsuz, ne yapacağını bilemez durumda.

Az da olsa bir ücret alarak çalıştığı, sosyal güvencesi olmadığı halde bir işi varken daha kriz bile gündemde değilken işsiz kalan, kişilere 29 mart yerel seçimlerinde, “BAŞKA ALTERNATİF Mİ VAR? SEN YİNE İKTİDAR PARTİSİNE OY VER” diyorlar.

Bundan 1,5 yıl önce 2007 seçimlerinde seçmenler bu sözlere inandı. “DURUMUM DAHA KÖTÜ OLUR DİYE” iktidar partisi AK PARTİYE oy verdi.

Peki ne oldu?

Ak Parti verdiği sözleri tuttu mu? Oyu daha da artınca kimseyi dinlemez olmadı mı?

Ben milletten yetki aldım her şeyi yaparım, bana kimse karışamaz demeye başlamadı mı? YSK kararlarını bile umursuyor mu? Suçu hep başkasına atmıyor mu? Başta muhalefet partileri CHP ve MHP ve medyayı suçluyor.

Halbuki iktidar partisi kendi medyasını oluşturmadı mı? Devletin TRT kanalları hep onun propagandasını yapmıyor mu? Kendi istedikleri yasalar, kararlar olunca hiç engel tanıyor mu? Muhalefet partileri ne yaparsa, ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın “TBMM deki çoğunluğu ile” istediği yasaları çıkarmıyor mu? İstediklerini yapmıyor mu? Yaptıklarından veya yaptırdıklarından yasal olmasa da hesap sorulabiliyor mu?

Ama iş vatandaşın istediklerine gelince suçlu belli “MUHALEFET ve MEDYA.”

Öyleyse 29 mart yerel seçimlerinde sandığa muhakkak gitmeliyiz. Ancak iktidar partisine oy vermek için değil. Ona ders vermek için.

Meclisteki partilere de güvenmiyor, inanmıyorsak, hiç iddiası olmayan başka bir partiye de olsa oy vermek için. Böylece iktidar partisinin oy oranı hak ettiğinden fazla olmasın.

İktidar partisinin kafasına dank etsin ki “SEÇMENİ ARTIK KANDIRAMIYORUM, ONUN SESİNE KULAK VERMEZSEM BİR DAHAKİ SEÇİMDE BANA HİÇ OY VERMEZ” diye korksun.

Fakirin, fukaranın, gurabanın artık sadaka ile kandırılamayacağını anlasın.

Hep “BİR BENLE NE OLUR?” demiyor muyuz? “DAMLAYA, DAMLAYA GÖL OLUR” demiş atalarımız.

İşte fırsat.

YOKLUKTAN, YOKSULLUKTAN, İŞSİZLİKTEN, YOLSUZLUKTAN yakınıyorsak,

Kendimizin, çoluk - çocuğumuzun geleceğinden kaygı duyuyorsak,

29 mart 2009 seçimlerinde sandığa gidip muhalefet partilerinden birine,

Eğer “TBMM DE TEMSİLCİSİ BULUNAN MUHALEFET PARTİLERİNE DE GÜVENMİYORUM” diyorsak,

Seçime katılan “HİÇ KAZANMA ŞANSLARI OLMASA BİLE” her hangi bir partiye oy vermeliyiz.

Bunu yapmalıyız ki bu günkü iktidar partisi de, bundan sonra iktidar olmak için bizden oy isteyecek partiler de “YETKİNİN KENDİLERİNDE DEĞİL, BİZDE OLDUĞUNU” görsünler.

Anlasınlar ki “ASİL BİZ İSEK YETKİYİ KİME VERECEĞİMİZE ANCAK BİZ KARAR VERİRİZ.”

Bizim oyumuzu alıp, “KENDİLERİ, ÇOLUK ÇOCUKLARINI ZENGİN YAPIP, BİZİ BİR KİLO BULGURA, 10 TORBA KÖMÜRE MAHKUM EDEMEZLER.”

Eğer asil biz isek, eğer vekaleti biz veriyorsak, geri almayı da biliriz.

Bunu yapmaz isek, bizimde, çocuklarımızın, torunlarımızın da durumu bu günkünden çok daha kötü olacak. 07.03.2009

KENT MECLİSİ

Bütün siyasi partilerde Belediye Başkanı ve belediye meclis üyeliklerine kimin aday olacağına ne siyasi parti üyeleri ne kentte yaşayanlar karar veremiyor. Genel merkez yöneticileri hatta sadece liderler tarafından belirleniyor.

Kentte yaşayanlardan alınan paralar, devletten gelen ödenekler, alınan kredi ve borç milyon hatta milyarlarca lira harcanıyor ama kentin sorunları bitmiyor hatta daha da artıyor. Her geçen gün kentler daha da yaşanmaz hale geliyor.

Öyleyse başka bir yol bulmak lazım.

Yıkılanların yerine yapılanlar daha güzel olmalı.

Harcanan paralarla halkın daha iyi yaşayacağı, daha güzel bir kent olmalı.

Peki ne yapılabilir?

Avrupa’da gelişmiş ve sorunsuz kentlerin nasıl yönetildiğini, neler yapıldığını hep merak etmişimdir. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yaşayanlar geldiğinde bu konuları sorarım.

Derler ki;

Orada neyin yapılacağına Belediye Başkanı karar vermez. KENT MECLİSİ karar verir. Kent meclisi, Kentin sorunlarını belirler. Belediye başkanı ve meclis bu konuları görüşür. Projeler üretir. Projeler için finansmanın nasıl ve nereden bulunacağını araştırır ve kent meclisine sunar.

Kent meclisi projeleri ve finansman kaynaklarını inceler ve hangilerinin daha uygun olacağına karar verir. Belediye kent meclisinin uygun gördüğü projeleri gerçekleştirir.

Böylece Kimsenin, kimseyi suçlaması gerekmez. Paralar çarçur olmaz. Hepsinden önemlisi kentte yaşayanlar kişisel ve örgüt temsilcileri tarafından bizzat söz ve karar sahibi oldukları için yapılanlara sahip çıkar, destek verir.

Bizde belediye başkanı ve belediye meclis adayları belirlenirken genelde kentin değişik sorunlarını çözmede bilgi ve beceri sahibi olanlardan seçilmez. Siyasi partilerin il veya ilçe başkanları veya ileri gelenleri, hatta bazen Belediye başkan adayları kentte yaşamayanlar arasından belirlenir. Son yıllarda Belediye başkan adayları belirlenirken bazı özellikler dikkate alınsa da genelde böyledir.

Özellikle belediye meclisine gösterilen adayların çoğunun kent yönetiminde bir uzmanlığı yoktur. Kent yönetimine aday gösterilenler veya seçildikleri zaman kent yönetimi ve belediyecilik konusunda hiçbir eğitim veya kursa tabi tutulmazlar.

Partiler, Belediye başkanları seçmenden oy isterken “EKİBİMİZLE GELİYORUZ” deseler de ekip falan yoktur. Belediye meclis üyelerinin çoğunluğu belediye başkanının partisindendir. Meclis ve encümende çoğunluk onlardadır. Belediye başkanı hiç birine danışmadan neler yapacağına karar verir. Meclis ve encümenden çoğunluk oyu ile hiç itirazsız onay çıkar. Bazı itirazlar olduğu zaman genelde tanıdık, eş dost veya rant paylaşımı içindir.

Öyleyse kentlerin yönetimi siyasilere ve Belediye Başkanına ve onun her isteğine evet diyen belediye meclis üyelerine bırakılamaz.

Kente nelerin nasıl yapılacağına kentte yaşayanlar karar vermelidir. Öyleyse belediye başkanı ve meclis üyeleri dışında;

Ya nelerin yapılacağına veya Belediye başkanı ve meclisi tarafından yapılmasına karar verilen işlere onay verecek bir kuruma gerek vardır.

Bu kurumda; KENT MECLİSİDİR.

Bazı belediye başkanları, “kent meclisi” ve benzer bir “danışma meclisi” kurduk, deseler de doğru değildir. Onların kurdukları meclis ya kendi yandaşlarındandır veya o meclisin ve kurulun hiçbir yaptırım gücü yoktur. Toplantılarda ne söylenirse söylensin hepsi havada veya kağıt üzerinde kalır, belediye başkanı yine bildiğini yapar. Kentte yaşayanlar kent meclisini kurmalı ve siyasi partilere ve belediye başkanına demokratik bütün yolları deneyerek bunu kabul ettirmelidir.

Peki kent meclisi kimlerden nasıl oluşmalıdır?

Kent meclisi, belediye hizmetleri, proje ve yatırımlarında bilgi, tecrübe ve uzmanlığı olan “Mühendis, mimar, hekim, mali müşavir, hukukçu, yönetici” kişilerden oluşmalıdır.

Kentteki;

Meslek odaları, sosyal amaçlı dernek, vakıf hatta resmi kurumların temsilcilerinden ve mahalle muhtarlarından, oluşmalıdır.

Kabul etmek gerekir ki; hiçbir belediye başkanı yetkilerini kısıtlayacak diye isteyerek gerçek bir kent meclisi kurmaz.

Bu meclisin kurulmasına meslek odalarının temsilcileri öncülük yapmalıdır. Siyasi partiler ve belediye başkanları bunu kabul edip birlikte çalışmaya başlayıncaya kadar oluşturulacak öncü ekip kamuoyu oluşturmalı, siyasilerin tek korkusu OY silahını kullanmalıdır.

Fakat bunu yaparken hiç kimse ve demokratik örgüt kişisel çıkar veya rant peşinde olmamalıdır.

Yasa çıkarılarak kurulan KENT MECLİSLERİ işlevlerini yerine getiremez. Tıpkı meslek odaları gibi.

Kent meclisleri gerçek SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ olarak kurulmalıdır. Gerek kurulduğunda ve gerekse çalışmaya başladığında resmi kurumlar gibi mevzuat ve bürokrasiye boğulmamalıdır. İşlevi açık, net tartışma yaratmayacak kadar sade olmalıdır.

Ayrıca çok önemli, projeler için halka sorulmalı “REFERANDUM” yapılmalıdır. (Örneğin Bergama’nın bu hale gelmesinden, pazaryeri yapılmasından önce referandum yapılmalıydı.)


Eğer bunu başaramazsak daha uzun yıllar hem bizim, hem kentimiz için birilerinin bir şeyler yapmasını çok bekleriz.

Her beş yılda biri gelir aklına göre bir şeyler yapar. Kimse beğenmez. Bir daha seçilemez.

Yeni seçilen onun yaptıklarını yıkar bozar o da kendi aklına göre bir şeyler yapar.

YIKA YAPA YILLAR GEÇER. BİZİM VE KENTİN SORUNLAR HEP BİRAZ DAHA ARTAR.

Kent daha yaşanmaz hale gelir. Bizim paralarımız, kredi ve borç alınan paralarda sokağa atılmış yani heba olur. 01.03.2009

BASİRETİ BAĞLANMAK

Ülkemiz genelinde bir ay sonra yerel “belediye başkanlığı, il genel meclisi” seçimleri var.

Bu seçimde de Ak Parti % 47 olan oyunu koruyacak hatta daha da arttıracak deniyor, Yapılan bir çok ankette Ak Partinin oyları % 50 yi aşmış görülüyor.

Bütün başarısızlığına rağmen seçmenler 2007 de oyunu yine Ak Partiye vermişti.

Seçmen bu gün acaba ne düşünüyor?

Ak parti bizi yanlış anladı. Oyu artınca şımardı. Kimseyi dinlemez oldu. “Yanlış yapıyorsunuz” diyene kızdı, azarladı hatta ceza vermeye başladı.

İktidara gelirken “Yasakları kaldıracağım” dedi, şimdi kendi yasakçı oldu.

Yolsuzlukları kaldıracaktı, başta belediyeler olmak üzere, ihalelerde, özelleştirmelerde, yapılan her işte yolsuzluklar daha da arttı. Üstelik iktidar yanlısı kimseden hesap sorulamdı.

Bazı makam ve mevkilere gelenler, bu konuma nasıl ve nereden geldiklerini unutup kısa sürede iktidarın nimetlerinden yararlanıp köşeyi döndü. Kendi aralarından kişilerden “Yaptıklarınız yanlış” diyen az sayıda kişiyi de susturup, cezalandırdılar. Yinede çoğunluk “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile sessiz kaldı. Yapılanları görmedi, görse de görmezden geldi veya göz yumdu.

“Bunlar inançlı insanlar, Allah’tan korkarlar, kul hakkı, yetim hakkı yemezler,”

Bazı yanlışlar yapsalar da “bunu kişisel hesaplarla değil “büyük bir dava için yapıyordur” diye düşünüldü.

Alanda verende de razı dedi.

Eğer gerçekten yolsuzluk yapılıyorsa yöneticilerimizin haberi yoktur, öğrendiklerinde bu yolsuzlukları yapanları en ağır şekilde cezalandıracaklardır dendi.

Kendi seçtiklerimize, yöneticilerimize “Yolsuzluk yapıyorsunuz” dersek düşmanların eline koz vermekten korkuldu.

Bir kısmımız da elbet bir gün sıra bize de gelir diye de düşündü.

İşte bu nedenlerle bu güne kadar sessiz kalındı. Ama “Deniz Feneri” olayı da gösterdi ki dindarlar için hayati bir öneme sahip olan yardımseverlik, yoksullar ve yoksunlar için toplanmış paralarla da bazı kişiler zengin olmuş.

Şimdi bir çok kişi acaba “yanlış yapmışız” diye düşünmeye başladı mı?

Ak Partiyi 7 yıl önce iktidar yaptık, son seçimlerden daha fazla oy vererek bir şans daha verdik, sorunlarına çözüm bulmasını umut ettik.

Fakat her geçen gün yoksulluk alabildiğine arttı. Milyonlarca kişi devletin, belediyelerin verdiği sadakalara muhtaç hale geldi.

Bundan çok değil 6 - 7 yıl önce “YASAKLARDAN, YOKLUKTAN, YOKSULLUKTAN” birlikte yakınıyorduk. Bu sorunları çözecek diye Ak Partiye oy kazandırmak için birlikte koşturduk.

Ama bazı kişiler Ak parti iktidara geldikten kısa süre sonra zengin oldu. Villalarda oturmaya, pahalı arabalara binmeye, kılık kıyafetlerini en pahalı mağazalardan hatta Avrupa’dan almaya, yemeklerini lüks lokantalarda yemeğe başladılar. Lüks bir yaşam sürmeye başladılar. Devamlı karşı oldukları israf alabildiğinde arttı.

Çocuklarını ABD de, Avrupa’da okutmaya, büyük şirketler kurmaya veya büyük şirketlere ortak olmaya başladılar. Bu kişiler bizlere “HALİNİZ NEDİR? Diye sormaz oldu.

Ama onlar gün geçtikçe zenginleşirken, ülkede büyük çoğunluğun durumu her geçen gün daha da kötü oldu. Bir çok insan işini kaybetti. Bankalara borçlarını ödeyemez hale geldi.

Ürünü para etmeyen çiftçi topraklarını kaybetti.

Bir de Dünya Ekonomik kriz çıkınca büyük fabrika ve işletmeler bile binlerce işçiyi işten çıkardılar.

Küçük esnaf ve sanatkarın da işi bozuldu. İnsanlar evine ekmek götüremez, kirasını, taksitlerini ödeyemez hale geldi.

Milyonlarca kişi bu gününden ve gelecekten kaygılı, iş bulmaktan umudu kesmiş dahası “ÇARESİZ NE YAPACAĞINI BİLMEZ” hale geldi.

“Bu seçimler iktidarı değiştirmeyecek.”

Bizim oylarımızla iktidar olan, daha önce bütün söylediklerini, verdikleri sözleri ve bizi unutan, sadakaya muhtaç eden AK PARTİYE bu seçimlerde bir ders verelim, oylarımız ile cezalandıralım mı diyecekler?

Yoksa

“BASİRETİ BAĞLANMIŞ” gibi; “OYLARINI YİNE AK PARTİYE Mİ VERECEKLER?

30 mart günü bunu hep birlikte göreceğiz. 28.02.2009