5 Şubat 2011 Cumartesi

TORBA

TORBA YASA
Adı TORBA YASA, çünkü içinde ne istersen ne ararsan var. Torbanın içinde birbiri ile ilgisi olmayan birçok yasal düzenlemeler var.
TORBANIN içinde, eylem yapan CHP ve DİSK, KSK, TMMOB, TTB gibi emek örgütlerinin de karşı çıkmadığı, hatta desteklediği bir çok yasal düzenleme var.
Ancak, TORBANIN içinde ayni zamanda,
İşçi, memur, stajyer ve tüm çalışanların “EMEKÇİLERİN” bu güne kadar kazanılmış haklarını elinden alan yasa değişiklikleri de var.
EMEKÇİLER işte bunlara karşı çıkıyorlar.
AKP ye oy veren, destekleyenler TORBA YASAYA karşı çıkan eylem yapan EMEKÇİLERE kızıyorlar.
Kızıyorlar ama eğer yasalar aynen kabul edilirse, onlarda nasiplerini alacaklar.
AKP, CHP, MHP veya başka bir partiye oy vermiş bile olursan ol,
Hangi inançtan , düşünceden, etnik kimlikten olursan ol,
Ülkemizin hangi bölgesinde, il, ilçe, kasaba veya köyünde oturuyor olursan ol,
İster daha yeni doğmuş veya ilköğretimde, orta öğretimde, üniversite okuyor olursan ol,
İster bu gün işsiz ol, ister düşük, ister yüksek ücretle çalışıyor ol,
Karşı çıkılan yasalar kabul edilirse, herkesin ama herkesin,
Bu güne kadar var olan eskiden kazanılmış haklarının bir kısmı elinden alınacak, gasp edilecektir.
HANGİ YASALARA İTİRAZ EDİYORLAR? NE İSTİYORLAR?
1 - Deneme süresi ilk defa işe girenler için eskiden 2 ayken şimdi 4 ay olacak.
“Deneme süresi düşürülmelidir” diyorlar.
2 - Stajyer uygulaması genişletilmekte, eskiden Stajyerlik ücretleri 229 TL iken şimdi 178 TL düşürülecek. eğer işyerinde çalışan 20 kişiden azsa stajyer ücreti 100 TL den daha az olacaktır.
Meslek yüksek okulu (MYO), Meslek lisesi ve çıraklık okulu öğrencileri aynı kategoride, iş öğrenimi adı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle stajyer olarak çalıştırılacak, emek, alın teri sömürüsü artacak.
“Stajyer ücretleri düşürülmesin, MYO öğrencileri için stajyer ücretleri artsın, stajyer öğrencilerin hepsi insani koşullar altında iş öğrenebilecekleri ortamların hazırlansın” diyorlar.
3 - Resmi olarak bile 3 milyon işsiz varken işsizlik ödeneğinden sadece 170 bin kişi faydalanıyor. İşsizlik Fonu prim gelirlerinin yarısı taşeron firmalara, özel İstihdam Bürolarına verilecek.
“İşsizlik Fonu sadece işsiz maaşlarının ödenmesi için kullanılsın, yağmalanmasın” diyorlar.
4 - Belediye işçileri norm kadroda bile olsa, “İhtiyaç fazlası” ilan edildikleri taktirde, Milli Eğitim veya Emniyet teşkilatının taşra teşkilatlarına gönderilecektir. Atandıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybedecekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyunca yeni kadrolu işçi alamayacak.
İşçi ihtiyacı olursa taşeron ile anlaşacak. Taşeronlaşma yaygınlaşacak.
“kazanılmış hakların gasp edilmesin” diyorlar.
5 - Kriz döneminde, şirketlerin çalıştırdıkları işçilerin ücretleri işsizlik Fonundan ödendi. Şimdi yasa değişecek, ülkede hiç kriz yokken bile şirket her dara düştüğünde ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneği devreye girecek. Bu uygulamanın olduğu işyerlerinde işten çıkartmalar kolaylaşacak.
“Bu yasa geri çekilsin, iş güvencesinin kapsamı genişletilsin” diyorlar.
6 - Şirketler artık daha az devamlı işçi çalıştıracak. İşçiye ihtiyacı olursa uzaktan, evden, çağrı üzerine çalışma yaygınlaşacak. Bu uygulamalarda primler eksik yatırılacak. Sağlık için eksik primleri, “emeklilik ve işsizlik fonu” için bile işçi cebinden prim yatıracak.
“Kısmi çalışma azaltılsın, primler tam yatırılsın, işçilere fazladan yük getirilmesin” diyorlar.
7 - Turizm sektöründe azami iki ay olarak belirlenmiş denkleştirme süresi dört aya çıkacak. Bu uygulama ile fazla mesaiden kaynaklı haklar gasp edilecek.
“Hak kayıplarına yol açan denkleştirme uygulaması kaldırılmalıdır” diyorlar.
8 - Torba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal hale getirilmektedir. Kamu emekçisi birkaç farklı kurumda, 8 saatlik mesai dışında farklı şekillerde çalıştırılabilecek, insan faktörünü göz ardı edilecek.
“İnsanı değil işi korumayı getiren bu uygulamalar kabul edilemez” diyorlar.
9 - Kamu emekçileri, istekleri dışında, kurum içi ve kurumlar arasında,
6 aydan 1 yıla kadar görevlendirilebilecek. Sürgün kural haline gelecek.
“Yandaş sendikaları güçlendirecek, sürgün yasalaşacak bu uygulama geri çekilsin” diyorlar.
10 - Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler, kamu kurumlarının başına getirilecekler. Böylelikle kamu yararı ilkesinin yerine, piyasa koşullarına uyum sağlanmaya çalışılacak. Özel sektör zihniyeti kamuyu yönetilecek.
“Kamu hizmetlerini, kâr amacı değil kamu yararı esas alarak sürdürmek gerekir. Kamu kurumlarını ticarethaneye dönüştürecek bu uygulama kabul edilemez” diyorlar.
11 - İşyeri denetimlerini iş müfettişlerinin yerine çalışma bakanlığının memurları yapacak. İşçi daha korumasız hale gelecek. Böylelikle kamuda nüfuzu olan, denetimden kaçabilecek. İşçi mağdur edilecek.
“Bu teklif geri çekilmelidir” diyorlar.
NEDEN BU KARDA KIŞTA, EVİNDEN BARKINDAN AYRILIP ANKARA’DA EYLEM YAPIYOR, COP, SOĞUK SU, BİBER GAZI YİYORLAR?
“KAZANIRLARSA BİZE DE FAYDASI OLACAK, EYLEME KATILAMADIK AMA KALBEN DESTEKLİYORUM” DEMEMİZ GEREKMEZ Mİ? 03.02.2011

TEK BAŞINA

% 50 OY, 367 DEN FAZLA MİLLETVEKİLİ
Bu seçimler bütün partiler için önemli.
Başbakan için ise çok, çok daha önemli.
Üstelik başbakana sadece iktidar olmak da yetmiyor.
Seçimlerde % 50 den fazla oy, 367 den fazla milletvekili çıkaracak,
Anayasayı istediği gibi değiştirecek,
Başkanlık sistemini getirecek.
Ülkenin ilk halkoyu ile seçilmiş başkanı olacak,
2017 bir daha seçilecek TÜRKİYE’ yi 2023 e kadar TEK BAŞINA yönetecek.
AKP 8 yıllık iktidarında.
“YOKSULLUK, YOLSUZLUK, YASAKLAR” kalkmamış.
Milyonlarca kişi işini, işyeri olan işyerini kaybetmiş. İş bulma umudu da yok.
Her ile bir üniversite kuruldu ama üniversiteyi bitiren gençlere bile iş yok.
Henüz işini kaybetmemiş, zar, zor iş bulup çalışanların çoğu sigortasız,
sosyal güvencesiz, iş güvenceleri yok. Haksız yere işten atılanlar hak arayamıyor.
İşsizlik parası çok az ve almak da çok zor.
Ülkemiz zenginleşti, kişi başına milli gelir 15.000 dolar oldu diyorlar.
Ama kimse bu zenginlikten hiçbir pay alamıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik daha artmış.
Herkes konuşmaktan korkuyor. Kimse fikir ve düşüncelerini özgürce söyleyip yazamıyor.
İnsanlar telefonlarının dinlendiğini düşünüyor. Korku toplumu oluşmuş.
Anayasa 12 eylül referandumu ile değişti.
Darbeciler, işkenceciler, faili meçhul cinayetlerin fail ve azmettiricilerinden hesap sorulmadı.
Söz verildiği gibi yargı, bağımsız, tarafsız olmadı. İktidara daha da bağımlı hale geldi.
Vatandaşın istediği yargı reformu, davalarının mahkemelerde kısa sürede bitmesiydi yapılmadı.
Suç “Yüksek yargıda” diyerek onu da yasal değişiklik yaparak iktidarın denetimine alacaklar.
Partilerde lider sultası sona ermedi.
Millet kendini temsil edecek vekilini yine kendi belirleyemiyor.
Ülkemizde, insanlarımız 4 yıl öncesine göre;
Daha zengin değil. Daha mutlu değil. Geleceğinden daha umutlu değil. Daha özgür değil.
İktidarda olanlar, akrabaları, eş, dost ve yandaşları zenginleşirken,
Ülkede işsizlik, yoksulluk, delir dağılımındaki adaletsizlik artmış.
Herkes hatta zenginler, sanayici, ihracatçı, iş adamları bile halinden memnun değil şikayetçi.
Toplumun her kesiminden durumundan şikayet eden milyonlarca kişi varken,
AKP kimden ve nasıl % 50 den oy alacak? 367 den fazla milletvekili nasıl kazanacak?
Başbakan hem partisinde hem de ülkede bu gün tek adam.
Bakanların hiçbiri kendine karşı çıkamıyor,
Milletvekilleri, başbakanın isteği dışında özgürce konuşamıyor, oy kullanamıyor,
Kimin milletvekili, belediye başkanı, il başkanı, ilçe başkanı olacağına,
Hatta kimin Cumhurbaşkanı, kimin meclis başkanı olacağına başbakan karar veriyor.
Yasama, Yürütme den sonra yargı da artık bağısız ve tarafsız değil.
ABD ve AB ülkelerinin desteği halen devam ediyor.
Devletin en üst kadroları,
Valiler, kaymakamlar ve en küçük devlet kurumlarının yöneticilerinin çoğu iktidara yakın kişiler.
Partinin, çalışan aktif, genç, “erkek, kadın, yetişkin” kadroları var.
Seçimler için para sorunları da yok. Devletin her türlü olanaklarını seçimlerde kullanabiliyor,
Medya “gazete ve TV” büyük oranda yandaş.
Diğer medya guruplarının patronları ayni zamanda iş adamı, iktidarla iyi geçinmek zorundalar.
İktidar veya başbakana en küçük bir eleştiri bile hoş karşılanmıyor.
İşte bunu çok iyi bilen AKP ve başbakan;
Yandaş medya desteği, sık, sık yaptırılan özel anketler ve TUİK istatistikleri ile,
MAĞDUR rolünü hala devam ettirebiliyorlar,
İktidara, başbakan ve bakanlara “SUİKAST, KOMLO” teorileri üretip milleti inandırabiliyorlar,
Başarıları sahiplenip, başarısızlıkları “CHP, muhalefet, yargı, ordu, medyaya” yıkabiliyorlar,
AKP nin rakipsiz olduğu, yine “AKP, TAYYİP” kazanacağını,
CHP kesinlikle iktidar olamayacağı, MHP’nin baraj sınırında olduğu,
Türkiye’nin AKP iktidarında, daha GÜÇLÜ, daha SAYGIN olduğu,
Krizin teğet geçtiği, İhracatımızın arttığı, dış borcumuzun kalmadığına,
İŞSİZLİĞİN azaldığı, ENFLASYONUN düştüğü,
ÜLKENİN ZENGİNLEŞTİĞİ, KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİR ARTTIĞINA,
Milleti inandırıp yine oylarını alabileceklerini düşünüyor.
AKP bunu başarabilir mi?
2007 seçimleri öncesinde de milyonlarca kişi, işçi, memur, köylü, çiftçi , esnaf,
Toplumun bir çok kesimi şikayetçiydi.
Yurdun her yerinde Cumhuriyet ve çiftçi mitingleri yapılıyordu.
Üstelik AKP devleti bu kadar ele geçirememiş, başbakan tek adam değildi.
Kendisine destek veren medya olsa da bu günkü kadar güçlü değildi.
Buna rağmen seçmen oyunu, CHP ye değil de neden AKP ye verdi?
Başbakan ve AKP yöneticileri çok biliyorlar ki,
2007 de seçmen her şeye rağmen AKP ye oy verdi ise, nedeni AKP nin başarılı olması değildi.
Seçmen 2007 seçimlerinde güven veren iktidar alternatifi olacak bir parti bulamadı.
AKP nin iktidar alternatifi ve rakibi olan CHP lideri DENİZ BAYKAL iktidar olmak istemiyordu.
Ankara’nın dışına hiç çıkmıyor, seçim zamanı bile en fazla 20 miting yapıyor,
Seçim otobüsünden inip halkın yanına bile gitmiyordu.
Ama bu gün CHP lideri KEMAL KILIÇDAROĞLU.
Anadolu’yu adım, adım geziyor.
İnsanların neden yoksullaştığını, neden işsiz kaldığını,
Neden tarımın, hayvancılığın yok olduğunu,
Yolsuzlukları, büyük şehirlerde imar rantını, özelleştirmeleri,
İnsanların din, inanç gibi kutsal duygularının nasıl kullanıldığını,
Dini inanç ve etnik kimlikleri kullanılarak nasıl oylarının alındığını,
İşçinin, esnafın, memurun, çiftçi, köylü, sanayici herkesin sorunlarının neden kaynaklandığını,
Nasıl çözüleceğini anlatıyor, insanları inandırıp ikna ediyor, desteğini alıyor.
İşte bu gerçek AKP ve başbakanın hayallerini gerçekleştirmesi yolunda en büyük engel.
Bu seçimlerde AKP ne yaparsa yapsın,
% 50 oy alması, 367 milletvekili çıkarması bir hayal olduğu gibi,
AKP nin tek başına iktidar olması,
Hatta birinci parti bile mümkün görünmüyor. 27.01.2011

41 VAAD

41 VAAD
Ülkemizde en yakıcı sorunlar neler?
“İŞSİZLİK, YOKSULLUK, ADALETSİZ GELİR DAĞILIMI ve YOLSUZLUK” değil mi?
Toplumun büyük çoğunluğu olarak bizlerin çözülmesini istediğimiz bu sorunları “Anayasayı bile değiştirecek bir çoğunlukla” iktidar olan partiler bile çözmediler veya çözemediler.
Yeni CHP genel başkanı olan KILIÇDAROĞLU “BİZ İKTİDAR OLURSAK” bu sorunları çözeriz diyor.
Sorunların ne olduğunu ve yapılması gerekenleri 41 başlıkta topluyor.
Hemen itiraz ediyorlar. “ÇÖZEMEZ, KAYNAK NEREDE?” Diyorlar.
Ancak “41 VAADE” bakarsak bir çoğunda “KAYNAK, PARA, PUL” istemiyor.
ÖRNEĞİN;
Hak ve özgürlükleri genişleten ve güvence altına alan bir Anayasa yapılacak,
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve DGM'lerin yerine getirilen “özel yetkili mahkemeler” kaldırılacak,
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu, Atatürk'ün vasiyetine uygun olarak eski konumuna getirilecek,
Medya özgür ve bağımsız olacak,
Özel yaşamın gizliliği güvence altına alınacak,
Telefon dinleyen, korku imparatorluğu yaratanlardan hesap sorulacak,
Faili meçhul cinayetler aydınlatılarak, devletin içindeki çeteler ortaya çıkarılacak,
YÖK kaldırılacak, üniversiteler bilimsel, yönetsel ve mali özerkliğe kavuşturulacak,
Üniversite yönetimlerinde gençlere söz ve karar sürecine katılma hakkı sağlanacak,
Üniversitede yurt sorunu en geç iki yıl içinde tümüyle çözülecek, Harçlar kaldırılacak,
Temsilde adalet ilkesini yok eden yüzde 10 seçim barajı kaldırılacak,
Siyasi Partiler Yasası demokratikleştirilecek, lider sultasına son verilecek,
Seçim yasaları değiştirilerek, liderlerin değil, milletin kendi milletvekilini seçebilmesi sağlanacak,
Kadın ve gençlerimizin siyasette temsili artırılacak,
Milletvekili dokunulmazlıkları, kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılacak,
Siyasi Ahlak Yasası çıkarılacak,
Milletvekilleri ve parti yöneticilerin mal bildirimleri İNTERNET’ e yayınlanacak herkes görecek,
Siyaset için harcanan tüm paraların ne kadar olduğu ve nereden geldiği belli olacak,
Hükümet harcamalarını inceleyen “Kesin Hesap Komisyonu” başkanı muhalefet partisinden olacak,
Kamu İhale Yasası AB standartlarında uygun olacak,
GAP’ a ayrılan kaynaklar başka yere harcanamayacak ve GAP en kısa sürede bitirilecek,
Güney Doğu'daki mayınlı arazilerde mayınlar temizlenip topraksız köylülere verilecek,
Yerli, yenilenebilir “RÜZGAR, JEOTERMAL” enerji kaynaklarına öncelik verilerek, dışa bağımlılık sona erdirilecek,
Çevre talanına “DUR” denilecek,
2/B arazilerinin mülkiyet sorunu çözülüp, arazileri kullanan orman köylüsüne bedelsiz verilecek,
Bilim ve teknolojiye dayalı, yüksek katma değerli bir ekonomik kalkınma hedeflenecektir.
Kentler için “Rant yasaları değil, kent yasaları” çıkarılacak,
Bunları yapmak için “KAYNAK, PARA” gerekir mi?
“KAYNAK, PARAYA” gerek duyulan vaatlerde var.
Bunlardan biri “AİLE SİGORTASI” dır.
Demokratik, sosyal hukuk devletinde, bütün herkese iş bulmak, insanların geçineceği kadar bir gelir sağlamak devletin görevidir. Eğer devlet herkese iş bulamıyorsa o zaman sosyal devletin gereği herkese “ZORUNLU İHTİYAÇLARINI” karşılayabileceği bir para vermek zorundadır. Bu “Aile sigortasıdır.”
Ülkemizde de aile sigortası yasası 1971 yılında TBMM de kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiş. Ancak bu güne kadar hiçbir parti, hükümet bu yasayı uygulamamış.
Aile sigortası nasıl uygulanacak?
Yardımlar, kömür, gıda paketi “makarna, şeker, çay” şeklinde değil, muhtaç ailede kadının adına açılan bir banka hesabına para yatırılarak yapılacak. Kadın her ay başı gidip banka hesabından parayı alacak. Kimse onun yardım mı, maaş mı aldığını bilmeyecek. Ayrıca yardımlar “memur maaşı, asgari ücret” arttıkça artacak.
İşsiz, yoksul insanlar yardım için artık iktidar partisinin yöneticilerinin, valinin, kaymakamın insafına kalmayacak. Kimse seçimde bizim partiye oy vermezsen yardım alamazsın diyemeyecek. Yardımlar bazı ailelere az, bazı kişilere çok verilmeyecek.
Peki bunun için kaynak nereden bulunacak?
Aile sigortasını bu şekilde açıkladıktan sonra KILIÇDAROĞLU;
Bunun için de “kaynağa gerek yok. Bu gün yardımlar çok değişik kanallardan yapılıyor. Biz bunları tek elden yapacağız. Böylece yeni bir kaynağa hiç gerek kalmayacak” diyor.
Bu yardımlar ne zamana kadar yapılacak?
“Her aileden en az bir kişi sigortalı bir işe girinceye kadar” diyor.
“Kaynağı neden bulacaksın?” Denilen vaatlerden biri de;
Kamuda taşeron işçilik kaldırılarak, taşeron işçiler ILO normlarına göre kadrolu yapılacak olması.
Bu konuda da diyor ki;
Devlet kurumlarında çalışan taşeron işçiler için MÜTEAHHİDE para ödenmiyor mu?
Bu paranın büyük kısmı Müteahhit’e kalıyor. Parayı müteahhit’e değil doğrudan işçilere ödeyeceğiz.
Diğer vaatlere gelince;
İşsizlik sigortası fonu, amacına yönelik olarak kullanılacak,
Kamuda 4/B ve 4/C uygulamalarına son verilecektir
Emeklilere milli gelir artışından pay verilecektir
Emeklilerin beklediği intibak yasası çıkarılarak, emekliler arasındaki eşitsizlik giderilecektir.
Tarım ve çiftçi desteklenecek, mazotta ÖTV kaldırılarak, mazot fiyatı yarıya indirilecektir.
Doğu ve Güneydoğu'da seçilmiş yatırımlara, sıfır faizli ve uzun vadeli kredi verilecektir.
Doğu ve Güneydoğu'da işsizlik sorunu doğrudan devlet yatırımları ile çözümlenecektir.
Üreticinin baş tacı olduğu bir ekonomik düzen kurulacaktır.
Ekonomi sıcak paraya değil, çalışana, üretene alın terine teslim edilecektir.
Türkiye 2023 yılında bölgesinde lider, dünyada oyun kurucu konuma taşınacaktır.
CHP iktidar olursa bunları yapar mı?
Öncelikle biz bunların yapılmasını istiyor muyuz?
Yoksa bütün bunlara gerek yok mu diyoruz?
Bu güne hiçbir parti “ki bazıları Anayasayı bile değiştirecek bir çoğunlukla iktidar oldukları halde ” bu sorunları çözmediler veya çözemediler.
Bu sorunlar çözülemediği gibi “İŞSİZLİK, YOKSULLUK, GELİR ADALETSİZLİĞİNDEKİ EŞİTSİZLİK ve YOLSUZLUKLAR” daha da arttı.
Hangi partinin iktidar ocağını, bizi yöneteceğini seçimlerde verdiğimiz oylarla bizler belirliyoruz.
Seçimlerde doğru seçim yapmaz, doğru partiyi iktidar yapmaz isek “YAKINMAYA, SIZLANMAYA, ŞİKAYET ETMEYE” hiç hakkımız olamaz. 09.01.2011

YILBAŞI

YILBAŞI

Her YILBAŞINDA milyonlarca kişi yılbaşını kutlar.
Aile fertleri bazen birkaç yakın dost bir araya gelip yenir, içilir, müzik dinlenir dans edilir, oyunlar oynanır. “tombala her zaman en tercih edilen oyundur.”
TV kanallarında yılbaşı eğlence programları izlenir.
Her aile maddi gücüne göre yemekler, tatlılar yapar, meyve ve çerez alınır bazen birkaç aile bir araya gelir eğlenilir. İçki içen içer içmeyen içmez.
Yeni bir yıla sağ, sağlıklı esen girildiği için herkes mutludur.
Arkadaş ve dostlardan yılbaşı kutlama telefonları gelir veya telefon edilerek kutlanır.
Biraz maddi gücü olanlar eğlence düzenleyen lokal, otel ve gazinolara gider.
Zengin, sonradan görmüş, ne oldum ve gösteriş budalası, sanatçı denilen bazı kişiler çok küçük bir azınlığın pahalı otel ve gazinolarda içki, dans ve her türlü çılgınca eğlenmeleri TV ve gazetelere günlerce gösterilince sanki herkes YILBAŞINI böyle kutluyor gibi bir algı yaratılıyor. (Sade vatandaşın sade kutlamaları hiçbir zaman MEDYADA yer almadı, almaz.)
Her yeni yıl “özellikle, yoksul, dar gelirliler, işsizler için” yeni bir umuttur.
Ama son yıllarda;
Bırakın çalışarak, alın teri ve emeği ile zengin olup refaha kavuşmayı,
İş bulmak, eve ekmek götürmek, yoksulluktan kurtulmak umudunu kaybedildikçe,
“İŞSİZLİK, YOKSULLUK” azalacağına arttıkça,
Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul olunca;
YENİ YILIN UMUDU çok büyük ikramiyesi için MİLLİ PİYANGO bileti oldu.
Sadece yılbaşında da mı?
Her pazartesi 10 numara, çarşamba 5 + 1, perşembe süper LOTO, cumartesi sayısal LOTO çekilişlerine, her hafta sonu toto, her ayın 9, 19, 29 unda milli piyango, her gün at yarışları, bir de iddia halkın umudu artık.
Kazanamayanlar, bu gün olmadı yarın, yarın olmadı haftaya çıkabilir umudunda.
Bu nedenle bir çok kişi cebindeki son parayı da bu kumarlara yatırıyor.
Hele bilen çıkmazda ikramiye devir ederse!
Herkes daha da hırslanmakta. İkramiye ne kadar çoğalırsa oynayanlarda artmakta.
UMUT MEHMEDİN EKMEYİ YE BABAM YE.
İşte bu nedenle YILBAŞI MİLLİ PİYANGOSUNDA İKRAMİYESİ o kadar büyük oluyor.
Bu yıl ikramiye 35 milyon TL, eski para ile 35 trilyon TL. Ülkemizde asgari ücret 600 TL, devlet memuru maaşı ortalama 1.500 TL olduğu düşünülünce” en zenginlerinin bile başını döndürecek kadar büyük bir para.
Hele evine ekmek götürmekte bile zorlanan, işsiz ve iş bulmaktan bile umutsuz insanları bu ikramiyenin onda biri bile çıksa çıldırtmaz mı?
Halkın kurtuluş umudu devlete, ülkeyi yöneten hükümete değil de piyango ver çekilişlere bağlaması iktidarların da işine geliyor.
Halk hükümete, yetkililere “NEDEN YOKSULUZ, İŞSİSİZ, NEDEN BAZI KİŞİLER ÇOK ZENGİN BEN ÇOK YOKSULUM, NEDEN DEVLET ZENGİNLEŞİYOR, BAZI KİŞİLER ZENGİNLEŞİYOR AMA BEN DAHA DA YOKSULLAŞIYORUM?” diye daha az sordukça, umudunu “ŞANS OYUNLARINA – KUMARA” bağladıkça alabildiğince yaygınlaştırıp teşvik ediliyor.
Üstelik “TOPLANAN PARANIN YARISINI KAZANANLARA VERİLİYOR.”
Yarısına vergi, fon, hayır kurumlarına vereceğiz diye el konuyor.
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ yöneticileri, üyeleri ve oy verenlerinin büyük kısmı “KUMAR VE FAİZİ HARAM” dedikleri halde 8 yıldır “piyango, kumar dedikleri çekilişler” azalacağına daha da artıyor.
Ama insanların evlerinde sade bir şekilde YILBAŞI kutlamasına “GÜNAH, İSLAMA AYKIRI” diyorlar.
Yeni yılda yapılacak seçimler sonucu demokrasi, hukuk ve insan haklarına saygılı bir iktidar için vatandaş olarak üzerimize düşen görevi yerine getireceğimiz umudu ve,
Barış ve kardeşliğin egemen olması dileği ile;
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN. 01.01.2011

NOEL NEDİR? YILBAŞI NEDİR?
Dünyada bir çok ülkede “ülkemizde dahil” yaygın olarak “MİLADİ” takvim,
Arap ülkeleri ile bazı İslam ülkeleri ise “HİCİRİ” takvim, kullanmaktadır.
Bu takvimlerin esası, dayanağı nedir?

HİCRİ TAKVİM;
İslam peygamberi Muhammet’in, MEKKE’ den MEDİNE’ ye hicretini (göçünü) başlangıç kabul etmiş, AY’ ın dünya çevresinde dolaşmasını esas almış olup, ” 20 eylül 622 yılını başlangıç “MİLAD” kabul eden “HİCRİ ŞEMASİ” ve ”16 temmuz 622 yılını başlangıç “MİLAD” kabul eden “HİCRİ KAMERİ” takvimdir.
Osmanlı imparatorluğu sırasında önce HİCRİ TAKVİM daha sonra “1 MART” yılbaşı kabul edilen MALİ TAKVİM kullanılmıştır.
HİCRİ TAKVİMDE her yıl 10 gün fark olmaktadır. Doğum günleri kişisel, Kandil ve Ramazan, kurban bayramları gibi dini kutlama günleri bile her yıl 10 gün farklı olması bundandır.
Türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra “mali takvime göre 26 kanun – ı evvel 1341 26 aralık 1925 kabul edilerek 1 ocak 1926 tarihinde MİLADİ TAKVİME kullanılmaya başlanmıştır.

MİLADİ TAKVİM;
Dünyanın kendi ve güneşin etrafında düzenli bir şekilde döndüğü bilimsel olarak kanıtlanınca, hesaplandı, kitaplındı;
Dünyanın kendi etrafın da dönme süresi 24 saat,
Dünyanın güneş etrafında dönme süresi 365 gün 6 saat kabul edildi.
Buna göre, bir yılda sapma sade 6 saattir. 6 saatli sapma 4 yılda bir şubat ayının 29 gün olması ile dengelendi.
Dünyanın kendi etrafında ve güneşin etrafında dönmesi sırasında dünyanın güneşe bakan yüzüne göre “gündüz ve gece”, mevsimler belirlendi.
4 ekim 1582 de bu hesaplamalara göre . MİLADİ TAKVİM, yapılırken MİLAD olarak İSA PEYGAMBERİN doğduğu yıl “MİLAD kabul edilmiştir
Ancak İSA’ nın doğuşu MİLADİ takvime göre 1 ocak değil NOEL olarak kutlanan 26 aralıktır.
Ermeni kilisesi ve ORTADOKS kiliselerine göre NOELİ 7 ocakta kutlamaktadır.

KİM BU TRAFİK CANAVARI?

KİM BU TRAFİK CANAVARI?
Dünyada 7 kıtada en gelişmiş ülkelerin her birinin otomobil markaları var. Sadece kendi ülkelerinde değil birçok ülkede fabrikalarında her çeşit otomobil, otobüs, kamyon, TIR ve daha birçok araç üretiliyor.
Ama bu gelişmiş ülkelerin hiç birinde ulaşım ağırlıklı olarak “KARAYOLU” değil.
Bu ülkelerde şehir içi ulaşım toplu taşım araçları “METRO, BELEDİYE OTOBÜSLERİ, DENİZ VE NEHİRLERDE GEMİ” ağırlıkta.
Şehirler arası ulaşım HAVA, DENİZ ve ELEKTRİKLİ HIZLI TREN ile yapılıyor.
Karayolları trafik kurallarına uygun. Yollarda işaretler, çizgiler, tabelalar tam. Araçlar en fazla 10 yaşında.
Trafik elektronik olarak ve polis tarafından çok sıkı denetleniyor. Ölümlü kazalara neden olanlar ağır hapis cezası alıyorlar. Para cezaları ise çok ağır. Dahası ceza alanlar izleniyor. Trafiğe çıkamıyor.
Şehir içinde otopark sorunu yok. Her konut veya işyerinin yeteri kadar park yeri var.
Bu nedenle o ülkelerde;
TRAFİK CANAVIRI yok.
PEKİ BİZDE NASIL?
Cumhuriyetimizin ilk 10 yılında kendi öz gücümüzle, dışarıdan hiç borç almadan YURDUN DÖRT BİR YANINI DEMİR AĞLARLA ÖRDÜK.
Özellikle doğu ve güney doğu Anadolu bölgelerinin sert kışları nedeni ile trenler en uygun ulaşım aracı idi.
Ama 1950 den sonra “DIŞ BORÇ” almaya başladığımızda TREN unutuldu.
Çünkü borç ve kredi veren ülkeler “VERDİĞİMİZ BU PARALARLA BİZİM TRAKTÖRLERİMİZİ, OTOMOBİLLERİMİZİ, OTOBÜS ve KAMYONLARIMIZI” alacaksınız diyorlardı.
METRO komünist işi diyorlar, bize MOSKOVA METROSUNU örnek gösteriyorlardı.
PARİS, TOKYO, LONDRA, NEVYORK gibi daha bir çok batılı ülkelerdeki metrolardan hiç söz etmiyorlardı.
Yolumuz yoktu. Petrolümüz yoktu. Araçların yedek parçasını üretemiyorduk.
Araçlarımız yürütmek için bunları da dışarıdan almamız, bunun içinde döviz gerekiyordu.
Sanayimiz yoktu. İhracatımız tarıma dayalı idi. Kazandığımız az bir döviz de petrole, yedek parçaya gitmeye başladı.
Paramız yetmedikçe yeni borçlar aldık. Ve borçlarımız arttıkça dışa bağımlı hale geldik.
Hala akıllanmadık. Yine varsa yoksa karayolu.
Şimdi ülkemizde, otomobil, otobüs, kamyon, traktör her türlü araç ve bunların yedek parçaları üretiliyor ama hepsi yabancı ülkelerin malı olduğu için patent hakkı ödüyoruz.
Dahası enerjimiz de dışarıdan alınan DOĞAL GAZ ve PETROLE bağımlı.
Yıllık ihracat gelirimiz petrol ve doğal gaz parasına bile yetmiyor.
Dünyanın en pahalı akaryakıtını biz kullanıyoruz.
Büyük şehirlerimizdeki METRO yapımı bir türlü bitmiyor. Raylı sistem yok denecek kadar az.
Boğaza daha birinci köprü yapılırken, “Yapmayın, yarın ikinci, üçüncü köprü gerekecek. Hem doğayı katledeceğiz hem de imar yağması olacak” demişlerdi. Kimse dinlemedi.
Dedikleri aynen oldu. Deniz altından yapılan demiryolu yanına yine karayolu yapılıyor. Halbuki 2, 3, 4 ve daha fazla hatlı hızlı tren veya metro yapılsa ulaşım çok daha kolay ve rahat olmaz mı?
"DUBLE YOLLAR, OTOBANLAR yaptık diye övünüyoruz. Ama bu yolların hiç biri dünya standartlarına uygun değil. İşaretler, kontrol ve denetimler yeterli değil. Çukurlar, yamalarla dolu.
Trafik cezaları “BÜTÇEYE GELİR” diye düşünülüyor. Trafik kurallarına uymayanların araç kullanmaları engellenemiyor. Ölümlü kazalarda bile caydırıcı cezalar yok.
Ehliyeti olmayanlar, ehliyetine el konulan sabıkalı sürücüler araba kullanıyor. Araç kullanamayacak kadar sakat olanlar bile yıllarca ehliyetsiz araç kullanıyor. Ancak kaza yapınca bu durum meydana çıkıyor ve çok az bir ceza ile kurtuluyorlar. Sonra yine araba kullanmaya devam.
Trafikteki araçlarımızın bir çoğu yaşlı “hatta 40 – 50 yaşında” araçlar var. Bakımları düzenli yapılmıyor.
Bu araçlar hem havayı kirletiyor, hem kazaya neden olma riskleri çok fazla.
ENERJİDEN ULAŞIMA VE ISINMAYA KADAR HER ALANDA PETROL KULLANILMAKTADIR.
Bunun için PETROL giderimiz artmakta. Petrol fiyatları arttıkça iğneden ipliğe her şey zam yapılmakta.
Ülkemizin doğal kaynakları “JEOTERMAL VE RÜZGARA” dayalı enerji için yatırımlar neden yapılmaz?
ÜLKEMİZDE 10 YIL ÖNCE YAPILAN VE YAYINLANAN ARAŞTIRMAYA GÖRE,
Biler trafik kurallarına uymayı "ZAMAN KAYBI" olarak görüyormuşuz.
Trafik kurallarına, kişilik zaaflarımız, ihmalimiz, adamsendeciliğimiz, kaba cesaretimiz, bilgisizliğimiz, hız merakımız, ciddiyetsizliğimiz, kural tanımazlığımız nedeni ile uymuyormuşuz.
Yüksek eğitimli özel araç sürücüleri, taksi ve otobüs sürücülerine göre trafik kurallarını daha çok çiğniyormuş.
Kazaların % 98 zi sürücü, yolcu ya da yaya olarak insan unsurundan kaynaklanıyormuş.
Ülkemizde otobüs firması ve otobüs sayısı, AB üyesi ülkelerin toplam otobüs firması toplamından fazlaymış.
Yolcu taşımacılığının % 96 sı, yük taşımacılığının % 89 u karayolu ile yapılıyormuş.
Karayolları genel müdürlüğüne bütçeden ayrılan pay 1980 li yıllarda % 13 iken yer yıl artmamış azalmış.
Sürücü belgesini yeni alanların kazalar içindeki payı ilk yıl %30, ikinci yıl 17, üçüncü yıl 11 imiş.
Büyük şehirlerde meydana gelen kazalara daha çok kırsal bölgelerden göç ederek gelenler karışıyormuş.
Karayollarında işaret levhalarının % 30 u çalınıyor, kurşunlanıyormuş.
Trafik kazaları genellikle düz yollarda ve kavşaklarda meydana geliyormuş.
Şehirlerde OTOPARK SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ trafik güvenliği açısından büyük önem taşıyormuş.
Şehir içi polisleri gündüz mesailerinin % 30 unu hatalı park yapan araçların kaldırılması için harcıyormuş
TRAFİK POLİSLERİMİZE GELİNCE;
Haksız baskılara maruz kaldığından kural çiğneyenlere toleranslı davranıyormuş.
Düşük ücret almaları rüşvet riskini arttırıyormuş.
Yasal yetkilerini kendi kişisel güçleri olarak algılıyorlarmış.
Ülkemizdeki trafik görevlisinden dörtte biri hiçbir trafik kursu almamış.
KOMİSYONUN ÖNERİLERİ
RTÜK' ün kapatma cezası verdiği TV ler cezalı oldukları sürelerde trafik eğitimi programı yayınlasın.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, üst düzey yöneticiler, KIRMIZI IŞIKTA DURARAK örnek olmalı.
Ülkemizde karayolu taşıma kanunu yoktur, biran önce çıkarılmalıdır.
Süre açısından uçakla yarışacak bir demiryolunun olması kaçınılmazdır.
Bir yılda 5 kez ışık ihlali, hatalı sollama, aşırı hız yapan sürücüler, PSİKOTEKNİK DENETİMDEN geçsin.
Ağır suçtan hüküm giyenler, trafik kuralına uymamış olanlar OTOBÜS İŞLETMECİSİ olamasın.
Araçların plakası, taşıt yerine taşıt sahibine verilerek taşıt yerine sahibi izlensin.
Park yeri göstermeyen kişilere araç satılmasın.
Yol kenarlarını manava çeviren satıcıların ticari faaliyetleri engellensin.
Ülke genelinde tekbir acil yardım telefonu kullanılsın.
Kim dinledi?
TBMM gece yarılarına kadar çalışıyor.
YILDA 40 – 50 BİN KİŞİNİN ÖLÜMÜNÜ veya SAKAT KALMASINI önleyecek yasayı neden çıkarmıyorlar?
TRAFİK CANAVARI işte bunu yapmayan siyasi iktidarlardır.
TRAFİK CANAVARI trafik kurallarına uymayan, uymayanları uyarmayan bizleriz. 11.12.2010

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Kurtuluş savaşı kazanıldıktan ve cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk, “ESAS SAVAŞ ŞİMDİ BAŞLIYOR, BU SAVAŞ CEHALETE KARŞI VERİLECEK OLAN SAVAŞTIR” diyor.

Cumhuriyet ilanından bu yana 87 yıl geçti. Cehaletle savaşı kazanamadık. Çünkü 1950 den sonra, eğitime ve öğretmenlerimize yeterli önemi vermedik.

Köy enstitülerini kapattık. 1980 den sonra da öğretmen okullarını kapattık.

Kutsal, çok önemli ve saygın bir meslek olan öğretmenliği bu günkü durumuna getirdik.

Son yapılan ankette; öğretmenlerin % 79.9'unun kredi kartı borcu, % 68.8'inin banka kredi borcu var. Yani geçim sıkıntısı çekiyor. % 30.2 si öğretmen olduğu için pişmanmış. Aslında bu sorunlar ülkemizin bütün çoğunluğunun sorunudur.

Sevgili öğretmelerimiz “ÖZELLİKLE İLÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİMİZ”;

Bütün sorunlarınızın çözümü için demokratik haklarınızı kullanarak mücadele etmelisiniz. Bu sizin en temel hakkınızdır. Ancak kesinlikle ve kesinlikle, atandığınız yeri, kadronuzu, maaşınızı ve daha birçok sıkıntılarınızı mazeret göstererek, izin, rapor alarak çocuklarımızı eğitimden mahrum bırakmayın.

Böyle yapmakla cezayı masum çocuklarımıza ödetirsiniz.

Başka bir araştırma sonucunda ise; 41 yaşından üzeri öğretmenlerin öğrencilerini sevdiği, 20-25 yaş arası öğretmenlerin sevmediği anlaşılmış.

Sevgili genç öğretmenler. Çocukları sevmiyorsanız öğretmenlik yapmayın. Ülkemizin geleceği çocuklara ve ülkemize zarar verirsiniz.

Köy enstitüsü ve öğretmen okulu mezunları öğretmenlerle konuşun. Nasıl yetiştirildikleri, ne sıkıntılar çektikleri ve çocukları nasıl eğittikleri konusunda bilmediğiniz çok şey öğreneceğinizden eminim. Bu köy öğretmenlerden biri de CEYHUN ATUF KANSU dur.

Bundan 41 yıl önce 1969 yılında Bergama lisesi ilk mezunlarını verdi. O yıl şiir yarışması yapılmıştı. BERKAY arkadaş onun “DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ” şiirini okudu ve birinci oldu. “Ben han duvarları şiirini okumuştum. BERKAY arkadaş şiiri o kadar güzel ve içten okumuştu ki, benimde oyum olsa ona verirdim.”

Bir köy öğretmeninin çocukları, öğrencilerini nasıl sevdiğini çok güzel anlatan ve her öğretmenler gününde okunan bu şiiri bütün öğretmenlerimize “özellikle genç öğretmenlerimize” “ÖĞRETMENLER GÜNÜ” hediye olarak kabul etmelerini istiyorum.

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer.

Bütün köy çocuklarını getirin buraya
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin... ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,

Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri...

Hepinizi, hepinizi, gelin görün bizi,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, Peygamber çiçeğini de unutmayın,
Hepsini, hepsini bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin, yalnız çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden,
Çiçek getirin, çiçek getirin örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum,
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek,
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnız örtecek, yalnız örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz, kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım ama yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir,
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse, bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
CEYHUN ATUF KANSU

Bütün öğretmenlerin “ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ” kutlarım. 23.11.2010