30 Nisan 2009 Perşembe

KÖY ENSTİTÜLERİ

KÖY ENSTİTÜLERİ

ATATÜRK, kurtuluş savaşının kazanılmasından, EMPERYALİST ÜLKELERİN ANADOLU'DAN kovulmasından sonra esas savaşın CEHALETE karşı olacağını söylemişti.

Yıllarca ağaların, beylerin, kara cüppeli hoca ve şeyhlerin insafına terk edilmiş cahil bırakılmış.

İşte bu nedenle CEHALETİN yenilmesi, Anadolu insanının en kısa zamanda ve en iyi şekilde eğitilmesi için KÖY ENSTİTÜLERİ açılmıştır.

Cahil ama öğrenmeye susamış, zeki kız, erkek köy çocukları kendi okullarını kendileri yapacak, okuyacak, araştıracak, öğrenecek ve daha sonra kendileri gibi öğrenmek isteği ile yanıp tutuşan gençleri eğitmek için köylere gidecekti.

Köy enstitülerinde bu gençler, köylünün her ihtiyacına çözüm olabilecek bilgilerle donatılıyordu.

Tarım, inşaat, el sanatları, müzik, resim ve daha birçok konuda eğitiliyorlardı.

Ama sadece okuyarak değil ayni zamanda yaparak öğreniyorlardı.

Anadolu'nun ücra bir köyünde öğretmenlik yaparken, soracak yardım isteyecek kimse yokken gerek duyulabilecek her şeye donanımlı hale getiriliyorlardı.

Zaten çoğu Anadolu köy çocukları idi. Köylülerle birlikte yaşıyor, onlarla dertleşiyor, ihtiyaçları olduğunda onların yanında oluyorlardı.

Okuma yazma, araştırma ve sorgulamayı öğrendikleri gibi, plan, proje çizebiliyorlar, inşaat ustalığı yapabiliyorlardı.

Okullarına sıraları kendileri yapıyor, körüğün başına geçip, demire şekil veriyor, nal, çapa, pulluk yapabiliyorlardı.

Ağaçlara aşı yapıyor, tarlaların sürüyor, her türlü ürünün hasadını yapabiliyorlardı.

Daha iyi mahsul alabilmek için hangi ürünün nasıl ekilip nasıl bakılacağını, hastalıklardan nasıl korunacağını, insan ve hayvanlar hastalandığında, yaralandığında ilk yardımı biliyor, iğne yapmasını hatta ebeliği öğreniyorlardı.

İl ve ilçeye uzak üstelik yolu olmayan Anadolu köylerinde her an karşılaşabilen sorunlara çözüm olabilecek bilgilerle donanmış olarak köylülerle birlikte yaşıyorlardı.

Düşmanları cehaletti.

Onlar kalem tutan askerlerdi.

Genç Türkiye Cumhuriyetin bekçileriydi.

Cumhuriyeti koruyacak, yaşatacak, ülkede yönetimini devir alacak zeki, bilgili, zihni hür, vicdanı hür insanlar yetiştirmek için eğitiliyorlardı.

Hepsi görev aşkı ile yanıp tutuşuyordu.

Yolu bile olmayan, her tülü mahrumiyet içinde kıvranan köylere gitmekten çekinmiyor, gocunmuyorlardı.

Her biri nerede cehalet varsa nerede öğrenmek için yanıp tutuşan insanlar varsa oraya gitmeğe hazırdı.

Anadolu köylüsünü yıllardır sülük gibi emenler köy ve toprak ağaları ve onlarla birlikte cahil halkı hurafeler, yalan yanlış din bilgileri ile aldatan yobaz ve softalar gençlerin eğitilmesini istemiyorlardı.

Biliyorlardı ki, köylüler, gençler kız ve erkekler okur, öğrenirlerse, kanlarını emen, sülükleri sırtlarından söküp atacaklar, bu güne kadar kendilerine anlatılanların doğru olmadığını, kandırıldıklarını hepsinin yalan, hurafeler olduğunu anlayacaklar, toprak ağaları ve yobazlar egemenliklerini devam ettiremeyecekler.

İşte bu nedenle, yıllarca uğraştılar, didindiler, yalan ve iftiralarla cahil halkın dini duyguları da kullanıp sonunda Köy enstitülerini kapatmayı başardılar.

Ama o güne kadar köy enstitülerinden yetişen ÖĞRETMENLER yıllarca Anadolu gençliğini aydınlatmağa devam ettiler.

Aydınlığı sevmeyen karanlık güçler boş durmadı. Bu aydınlanmayı engellemek için imam hatip okullarını icat ettiler. Buralara fakir köy çocuklarını alıp çağdaş eğitim yerine din ağırlıklı olarak eğittiler. Atatürk, demokrasi, laiklik, çağdaş eğitimi kötülediler. Kız çocuklarının önce başlarını sonra bütün bedenlerini “dinimiz böyle diyor” diye kapattırdılar.

Öğretmen okullarını kapattılar.

Öğretmen okulları kapandıktan sonra, inançlı bir eğitimci olarak yetiştirilemeyen öğretmenler Anadolu’ya, köylere tayin olduklarında gitmeyip torpil ile batıya, büyük şehirlere tayin yaptırdılar. Bunu başarıncaya kadar izin ve raporla günlerini geçirdiler.

Bir çok Anadolu köy okulu öğretmensiz, cahil kaldı.

Öğretmenlerin bir çoğu öğrencileri ile okul dışında hiç ilgilenmedi, hatta görev yaptığı ilçe, kasaba veya köyde oturmadı, öğrencilerinin baba ve anaları hiç tanışmadı. Eğitim ezberciliğe dayalı hale getirildi.

Eğer köy enstitüleri kapanmasaydı, Anadolu’nun en ücra köylerinde gençler eğitilmiş, CEHALET ortadan kalkmış olsaydı;

Bu gün “HAYDİ KIZLAR OKULA” kampanyasına gerek duyulur muydu?

Küçücük kızlar zorla evlendirilir miydi?

Kadınlarımız ikinci sınıf vatandaş olur muydu?

Bir erkek birden fazla kadınla evlenebilir miydi?

Namus davası için genç kızlar, kadınlar öldürülür müydü?

TÜRKİYE bu durumda olur muydu? 22.04.2009

1 MAYIS

1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN BİRLİK VE DAYANIŞMA GÜNÜ

Ülkemizde 1976 yılına kadar, 1 MAYIS İŞÇİLERİN, EMEKÇİLERİN BİRLİK VE DAYANIŞMA GÜNÜ kutlamaları yasaktı.

İşçiler "1 mayıs günü" gizli yerlerde, kırlarda toplanır, kutlardı.

Peki neden yasaktı?

İnsanlar hep "BİR BENLE NE OLUR?" mazeretine sığınırlar.

Ama mitinglerde, 1 mayıslarda TEK BAŞLARINA OLMADIKLARINI GÖRÜRLER. Birlikte, örgütlü olduklarında güçlü olacaklarını görür ve anlarlar. Haklarını almak için, sendikanın, örgütlenmenin, birlikte aramanın şart olduğuna inanırlar.

Bütün ülkelerde egemen güçler örgütlenmeyi, sendikalaşmayı ve "1 MAYIS KUTLAMALARINI" işte bunun için yasakladı.

Alın teri ile geçinen, sermaye olarak emeğinden başka bir şeyi olmayan, ama hiçbir zaman emeğinin hakkını almayan, insanca yaşayamayan emekçiler, 1 mayıs da alanlara çıktıklarında anlarlar ki tek başlarına değiller. Kendileri gibi milyonlar var. Kendilerine güvenleri gelir.

Birbirleri tanımadıkları yoldaşları ile konuşurlar, dertleşirler. Ortak sorunlarını birbirlerine anlatırlar. Ne yapmaları gerektiğini tartışırlar. Birbirleri ile yardımlaşma ve dayanışma içinde olmaya söz verirler.

İşte egemen güçler, işçi ve emekçileri çok ucuza ve kötü koşullarda çalıştırıp çok kar eden patronların bu işine gelmez.

Sendika, 1 mayıslar işçilerin birlikte alanlara çıkması onların işine gelmez. İşçilerin birlik ve dayanışması onları korkutur.

İşçi ve emekçilerin başka ülkelerdeki işçi ve emekçilerle buluşması, dayanışma içinde olması ENTERNASYONALİZME, 1MAYIS kutlamalarına yıllarca işte bunun için yasak konuldu.

Ülkemizde ilk defa 1976 yılında DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU (DİSK) 1 mayıs işçi bayramını alanlarda kutlamaya karar verdi. 1976 1 mayıs günü İstanbul TAKSİM meydanında 100 binden fazla emekçi vardı.

Egemen güçler, patronlar bunu görünce korktular. Bunun için işçilerin birlik ve dayanışması, onların 1 mayıslarda alanlara çıkması engellenmeliydi.

1977 yılı 1 mayısında İstanbul TAKSİM alanında 500 bin kişi vardı. DİSK başkanı KEMAL TÜRKLER kürsüde konuşurken alana kurşun yağdırıldı.

İŞÇİLERİN, EMEKÇİLERİN BİRLİK VE DAYANIŞMA GÜNÜ 1 MAYISI eşleri ve çocukları ile kutlamaya gelmiş insanların paniği sırasında alana panzerler girdi. Kimi kurşunlarla kimi panzerlerle kargaşa sırasında çoğu polis panzerleri ile ezilerek 36 emekçi öldü. Bunu yapanlar asla bulunamadı.

Yıllarca 1 mayıslarda alanlara çıkılamadı.

İşte o zamandan bu yana milyonlarca emekçi sigortasız ve sendikasız çalıştırılıyor.

İşte o zamandan bu yana işçi ve emekçiler daha yoksul.

Gelecekleri patronun iki dudağı arasında. Hele şimdi birde kriz olunca.

Daha bir yıl önce "1 MAYIS, işçi ve emekçilerin birlik ve dayanışma günü tatil olsun" diyenlere "ÜLKEMİZ EKONOMİSİ TRİLYONLARCA ZARAR EDER" diye kaşı çıkan siyasi iktidar şimdi 1 mayıs gününü tatil yapıyor.

Ama yine1 MAYIS, "İŞÇİ ve EMEKÇİLERİN BİRLİK VE DAYANIŞMA GÜNÜNÜN TAKSİMDE, KUTLAMASINA" izin vermiyor.

1 mayıs 2008 TAKSİME çıkmak isteyen emekçileri sendika binasından bile çıkmasına izin vermedi yine "TAKSİM YASAK" diyor. Yine ayni şeyleri yapacağını söylüyor.

Ülkemizde kesinlikle işçi, emekçiler, demokrasi güçleri sindirilemeyecektir.

Kesinlikle işçi, emekçi ve demokrasi güçleri "1 MAYIS İŞÇİ ve EMEKÇİLERİN BİRLİK VE DAYANIŞMA GÜNÜNÜN TAKSİMDE, KUTLAMA YASAĞINI KALDIRTACAKTIR." 18.04.2009

İNSAF

İNSAF

Vatandaşın insafı yoktur. Mazeret dinlemez. Seçildiğin belli olur olmaz hemen kolları sıvamanı, birer, birer hem de kısa sürede sorunları çözmeni ister. Ülkemizde işlerin böyle yürümediğini çok iyi bildikleri halde.

Belediye başkanlığı seçimleri 29 mart 2009 da yapıldı.

Sonuçlar 02 nisan 2009 da kesinleşti.

Mazbatalar 03 nisan 2009 da alındı, ayni gün devir teslim yapıldı.

Makamına oturan başkan ve göreve gelen meclis üyeleri ilk toplantılarını 06 nisan 2009 Pazartesi günü yaptı.

Bu arada belediye başkanına kutlamalar başladı. Vatandaş akın, akın tebrike geldi, hala gelmekte.

Başkan yeni seçilmiş. O da gururlu. İçi görev aşkı ile yanıyor ama tebrike gelinmesi, iltifat edilmesi de hoşuna gidiyor.

Adayken, seçmenden oy isterken seçileceğine inanıyordu.

Ama şimdi seçildi. İş ciddiye bindi.

Tebrikleri kabul ederken, bir yandan da verdiği sözler, yapacakları aklından bir, bir geçiyor.

Kafası karışık.

Nasıl güç bir göreve geldiğinin, işin ciddiyetinin yeni, yeni farkına varmaya başlıyor.

Biraz irkiliyor.

Acaba başarabilir miyim?

Birden kafasından kötü düşünceleri atıyor.

“Başaracağım. Ben kendime güveniyorum” diye geçiyor kafasından. İçine ferahlık geliyor, rahatlıyor.

Tebrikler bir, iki, üç, beş gün devam edip uzayınca kafasından “iyi güzel de bu ne kadar devam edecek? Ben ne zaman işe başlayacağım?” diye geçiriyor.

Bu iş böyle devam ederse çalışmak mümkün değil. Vatandaşı kırmak da yanlış. En iyisi “tebrikleri, kutlamaları kısıtlamak. Önümüzdeki hafta günün belli saatlerinde kutlamaların devam edeceğini duyurmalı” diye düşünüyor.

Arkadaşları ile konuşup, görüşüyor, onlara;

Daha personelle, birim amirleri ve müdürler ile toplantı bile yapamadım. Özel kalem, danışmaya, halkla ilişkilere güvenilir kişileri bile getiremedim. Belediyeye gelen vatandaş, daha girişte “AK MASA” yazmasa da ayni düzenin devam ettiğini görüyor. Aklından “bak değişen hiçbir şey yok. Ayni tas ayni hamam devam ediyor diye düşünüyordur. Hele kötü niyetliler, muhalifler daha neler diyor bilinmez.” Diyor.

Meclis üyesi arkadaşları da ona hak veriyorlar. “Bunu halka duyurmalı. Belki bazı kişiler eleştirecek, kızacak ama çoğunluk bize hak verecektir” diyorlar.

Önce seçim broşürlerimizdeki verdiğimiz sözler ne? İlk başta neler yapabiliriz?

Orta ve uzun vadede neler yaparız?

Bir program yapalım, halka açıklayalım.

Eğer söz verdiğimiz sürede bazı işleri tamamlayamazsak nedenlerini halka açıklayalım.
Vatandaş bizim iyi niyetimize inanırsa hoş görür. Diye karar veriyorlar.

Yorgun ama umutlu, moralleri düzelmiş, sanki her şeyi şimdiden başarmışlar, bütün sorunları çözmüşler gibi mutlu olarak toplantıya son veriyorlar.

Umut fakirin ekmeği. Vatandaş böyle olmasını umuyor.

Tüm iyi niyeti ile başkan ve meclis üyelerinin de iyi niyetine tüm kalbi ile inanmak istiyor.

Seçmen seçimde başka adaylara oy vermiş olsa da bu günden sonra büyük çoğunluk seçim sonuçlarına saygılı. Seçilenlerin iyi niyetli, dürüst ve başarılı olmasını istiyor.

Verilen sözlerin yerine getirilmesi. Daha güzel bir Bergama istiyor. 10.04.2009

RAŞİT ÜRPER seçimi neden kaybetti?

RAŞİT ÜRPER seçimi neden kaybetti?

Sayın RAŞİT ÜRPER Bergama’nın en şanslı belediye başkanı idi.

İlk seçildiği zaman “SINIF ARKADAŞI” sayın Abdullah GÜL başbakan, daha sonra da cumhurbaşkanı idi. Partisi AKP tek başına ve anayasayı bile tek başına değiştirecek kadar güçlü bir şekilde iktidarda idi.

Bütün bu avantajlarına rağmen başarılı olamadı.

Bergama’da yaşayan her kes Belediye başkanından memnun olmadı. Kendisine yapılan tüm uyarılara kulaklarını tıkadı. İyi niyetle “yanlış yaptın” diyenlere inanmadı.

Her zaman “trilyonları harcadım, Bergama’yı ayağa kaldırdım” diyordu. Yeniden belediye başkanı seçileceğine de kesinlikle inanıyordu.

Gerçeği ilk defa Başbakan Tayip ERDOĞAN geldiğinde anladı. En fazla 5.000 kişi alacak cumhuriyet meydanının yarısı boştu. Bunu Başbakan da, RAŞİT ÜRPER! de Bergama’da kör, sağır, taraflı, tarafsız herkes gördü. Ama RAŞİT ÜRPER yine de bu gerçeği görmedi, veya görmek istemedi.

Ama seçim sonucunda bu gerçek inkar edilemeyecek şekilde görüldü.

“Trilyonları harcayıp, Bergama’yı ayağa kaldırdığını” söyleyen sayın RAŞİT ÜRPER sadece seçimleri kaybetmekle kalmadı, üçüncü sıraya düştü.

Bence bu çok ama çok acı bir durum.

Sınıf arkadaşım RAŞİT ÜRPER’ in bu duruma düşmesine üzüldüm.

Ancak ben kendisini bütün iyi niyetimle daha en başta defalarca mektupla, gazetelerde yazdığım yazılarımla uyarmıştım. Beni çağırıp konuşacağını söylemesine rağmen bunu yapmadı.

Şimdi seçimi CHP kazandı.

Mehmet GÖNENÇ belediye başkanı oldu. 05.04.2009

7 Nisan 2009 Salı

İLK İZLENİM

Yeni belediye başkanı ve meclis üyelerinin ilk günlerde en büyük sorunu ne olacak?

1 - Ülkemiz genelinde olduğu gibi ilçemizde de en büyük sorun işsizlik.

Belediyelerin asli görevleri olmadığı halde vatandaşlar çaresiz belediyelerden işsizlik sorununa çare bulmasını bekliyorlar.

Bu nedenle belediye başkanı göreve gelir gelmez tebriklerle birlikte ilk başvurular hep “İŞ” konusunda oluyor.

Gerek yeni belediye başkanı gerek başta CHP li olmak üzere bütün belediye meclis üyeleri üzerinde “tanıdık, eş, dost, arkadaşların” kendileri, çocukları, tanıdıkları için belediyede işe girme konusunda büyük baskıları olacak hatta şimdiden bu baskılar olmakta.

Belediye başkanı başta meclis üyeleri olmak üzere kimseyi darıltıp, gücendirmeden bu baskıları nasıl göğüsleyecek?

Yeni belediye başkanımızın ilk sınavı bu konuda olacaktır.

2 - Belediyenin borçları, Bergama’nın yıllardır artarak devam eden sorunları ve son 5 yılda yapılan yanlışlar nedeni ile başkan ve meclisin işi gerçekten çok ama çok zor.

Başkan 5 yıldır belediye meclis üyesi olduğu için belli bir tecrübesi muhakkak vardır.

Oy isterken bir çok sözler verdiler. Bir çok projelerden söz ettiler. Ama bunları gerçekleştirmek için zaman gerekiyor. Umarım sözünde durur, başarılı olur ve verdiği sözlerin, projelerin bir çoğunu 5 yıl içerisinde gerçekleştirir.

Ama ilk izlenim çok önemlidir.

Bu nedenle ilk günlerde “hatta ilk kararlar, uygulamalar” verdiği sözleri yerine getireceğine dair insanlarda bir umut, inanç, bir izlenim verebilir.

Bunun için, para, zaman ve zorluk yaratmayan birkaç olumlu iş yapılıp, verilen sözlerden bir kaçı yerine getirebilir.

Örneğin; Meclisin ilk toplantısında “SEMT PAZARLARININ” açılması, “ESKİ KINIK GARAJININ” tekrar faaliyete geçirilmesi, hatta mezbahayı taşımadan bile onun bahçesinin “DİKİLİ, YUNTDAĞ” araçları için garaj olarak kullanıma açılması başlatılabilir.

Büyük yakınmalara neden olan çöplerin daha iyi toplanması sağlanabilir.

“ÇAMLI PARK VE GÜLÜSTAN PARKINI “ki kermes de yakın” çay bahçesi haline getirebilir.

Kaldırımların esnaf tarafından işgali “kısmen de olsa” önlenebilir.

Vatandaşın yakındığı bir çok konuda başka benzer bazı uygulamalar için kararlar alınabilir.

Bunlar yapılabilirse, Vatandaşta “BUNLAR BU İŞİ BAŞARACAK” izlenimi oluşacaktır ki bu ilk izlenim çok ama çok önemlidir.

Bu inanç yerleşti mi, büyük ve zor sorunların çözümü için vatandaş yeni belediye başkanı ve yönetimine zaman tanıyacaktır.

Yok bunlar yapılmaz, “PROJE, PLAN, PARA, BÜTÇE, BORÇ, ALACAK” hesapları ile uğraşılır, uzun süre hiçbir yeni uygulama yapılamazsa,

Vatandaş “BUNLAR BU İŞİ BECEREMEYECEK” damgasını hemen yapıştırıverir.

Bu inanç zihinlere bir yerleşti mi ağzınla kuş tutsan kolay, kolay değişmez. 05.04.2009

KARTOPU

Seçimler geçti.

Kim kazandı? Kim kaybetti?

Şimdi partiler ve medya bunu tartışıyor.

Ak parti iktidarının oyu azaldı. Ancak azalma 2004 yerel seçimleri ölçü alınarak mı hesap yapılacak?

Yoksa 2007 milletvekili seçimlerine göre mi?

BİRİNCİ BÖLÜM

Hangi seçimin oy oranına göre yapılmış olursa olsun,

“AK PARTİ İKTİDARI” Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, bazı vali, kaymakam ve devletin bürokratları yetkilerini, devlet devletin bütün olanaklarını Ak Parti için kullanmadı mı?

Bütün bunlara rağmen iktidarın oyları önemli oranda düştü.

Dahası özellikle İstanbul!da kanıtlı, belgeli çalınan oy, değiştirilen seçim tutanakları iddiası ile seçim sonuçlarına itirazlar yapıldı.

Belki de İstanbul’un bazı ilçelerinde sayım hatta seçimler yeniden yapılacak. Belki belediye başkanları, büyük şehir belediye başkanı değişecek, değişmese bile oy oranlarında AK parti aleyhine değişiklikler olacak.

İKİNCİ BÖLÜM

Başbakan ve AK PARTİ iktidarı bundan sonra “BEN HER İKİ KİŞİDEN BİRİNİN OYUNU ALIYORUM” diyemeyecek.

Ülke genelinde toplam seçmen sayısı 48.033.247.

Oy kullanan seçmen sayısı 41.001.512

Geçerli oy sayısı 40.101.516.

Ak partinin aldığı oy 15.487.822

Geçerli oylara göre AK partinin oy oranı“% 38,76”

Ancak toplam seçmen sayısına göre oy oranı % 32,24

Yani AK parti “her 2 kişiden birinin değil her 3 kişiden birinin” oyunu almış.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AK PARTİ, çağdaş, batılı, özgürlükçü, demokrat ve AB yanlısı olduğunu söylüyor.

Ancak gerçekten çağdaş bir yaşamı savunan, öğrenim düzeyi yüksek kesimlerin oyunu alamadığı bu seçimlerde çarpıcı bir şekilde açığa çıktı.

Başbakan “biz tüm ülkenin partisiyiz” dese de bu seçimde görüldü ki, her bölge, il ve ilçeden oy alsalar da güçlü olduğu yerler iç, doğu ve güneydoğu Anadolu. Yani kırsal kesim.

Bu bölgelerdeki seçmenlerden oy isterken “çağdaşlık, demokrasi ve özgürlük” söylemlerini kullanıyor.

Bu gerçeği, Ak Parti ve başbakanı destekleyen ABD ve AB de görüyor.

Ancak hala daha Afganistan, Irak ve Orta Doğu politikaları için ihtiyaçları olduğundan, anlaşılacağı üzere AK parti iktidarına, ABD ve AB nin desteği bir müddet daha devam edecek.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ANAP, nasıl 12 eylül gibi bir ara dönem partisi olarak 2 dönem tek başına iktidara geldi, yıllar geçtikçe küçüldü, bir müddet sonra koalisyonlarla iktidar gücü ile ömrünü devam ettirdi ve şimdi yok olmak üzere ise,

AK PARTİ de 28 şubat ara döneminin partisi olarak büyük bir oy oranı ile iktidara geldi, 2007 de oyunu arttırdı ise de şimdi inişe geçti.

Küçük kayıplar “KARTOPU” gibi hızla büyüyecek,

Belki 2011 de değil ama

Kesinlikle 2015 de ülkemiz siyasi hayatında AK PARTİ ya olmayacak,

Günümüzde ANAP ın olduğu gibi, AK parti de anketlerde “DİĞERLERİ” bölümünde gösterilen bir parti olacaktır. 31.03.2009

BAŞKASI GELSİN

Cumhurbaşkanı sayın Abdullah GÜL, 2004 yerel seçimleri öncesinde başbakan iken Bergama’ya geldiğinde;

“RAŞİT ÜRPER, İstanbul’da üniversiteden bizim arkadaşımız, kendisine kefilim onu seçerseniz Bergama’ya iyi hizmet eder, biz de her konuda yardımcı oluruz” dedi.

Bunun üzerine, “Bergama, güzelleşecek, kalkınacak, işsizlik sona erecek, biz ve çocuklarımız iş aramak için Bergama’dan başka illere gitmek zorunda kalmayacağız" diye seçmenler RAŞİT ÜRPER’ e oy verdi belediye başkanı yaptı.

RAŞİT ÜRPER Bergama’ya seçilen en şanslı belediye başkanı oldu.

Çünkü partisi “Ak Parti” anayasayı bile değiştirecek çoğunlukla iktidardaydı. Başkanın sınıf arkadaşı sayın Abdullah GÜL, önce başbakan sonra başbakan yardımcısı, sonra da Cumhurbaşkanı oldu.

Ama HEYHAT.

Sayın başkan RAŞİT ÜRPER “ trilyonlar harcadık, Bergama’yı ayağa kaldırdık” dese de hiç kimse bunun farkında değil.

Bergama’ya gelen trilyonlar kimin cebine aktı? Kimler yararlandı? Bilinmez, ama sade vatandaşların hiç biri aktığı söylenen trilyonlardan da, yapıldığı söylenen hizmetlerden de zırnık yararlanamadı. (İhalelere kimler girdi? Kimler kazandı, Bergamalı mı yabancı mı?)

Bergama’da 5 yılda yapılan;

Ana cadde de cam gibi kaygan ızgaralardan memnun musun?

Şehir içinde tamamı kazılıp yapılan yol ve kaldırımlardan memnun musun?

Şehir içi trafikten memnun musun?

İzmir – Çanakkale çatısına taşınmasını dört gözle beklediğin şehirler arası garajdan memnun musun?

Komşu ilçelerden ve köylerden gelen otobüs ve münübüslerin İlçe merkezine girmesinin yasaklanmasından memnun musun?

Yeni Pazar yerinden memnun musun?

Aylarca halkın şikayetlerine kulak tıkadıktan sonra seçimlere bir hafta kala semt pazarı açmasında başkanın samimiyetine inanıyor musun?

SÜMERBANK TEKSTİL FABRİKASI Belediyemize devredildi diye davul zurna çalıp tören düzenlemedi mi? Fabrikayı çalıştıracağım, işe alacağım diye 10 binden fazla kişiden dilekçe almadı mı? Fabrikayı kiraladığı kişi çalıştırdığı işçilerin parasını vermeden kaçmadı mı? Hatta 250 bin TL elektrik parasını da borç takmadı mı? Elektrik paraları bizim paralarımızla ödemek zorunda kalmadı mı?

Bergama’ya gelen sayın Başbakanının trilyonlar harcayarak yaptığını söylediği ve açılışını yaptığı 98 (yazı ile - DOKSAN SEKİZ) tesisin gerçek olduğuna inanıyor musun?

Açılışını yapmaya geldiği tesislerin gerçek olmadığını Bergama Cumhuriyet meydanının boş olduğunu görünce başbakanda anlamış olmalı ki;

Başbakan gider gitmez fısıltı gazetesi çalışmaya başladı “başbakanın Belediye başkanı RAŞİT ÜRPER’ e bu kadar insan mı toplayabildin? Hiç mi çalışmadın? Sana trilyonlar gönderdik, bu paraları ne yaptın? “ dediği söylentileri yayıldı.

Bu söylentileri belediye başkanı “YALAN, Başbakan mitinge değil tamamlanan tesisleri açmaya geldi dedi. Kimseye duyuru yapmadık, insanlar kendiliğinden geldi” dese de buna kimseyi inandıramadı.

Peki gerçekten Bergama’ya trilyonlar geldiyse başkan bu paraları nereye harcadı?

5 yılda hangi 98 büyük yatırım ve hizmetleri yaptı? Bergama’nın hangi cephesini nasıl değiştirdi? Bergama’yı nasıl ayağa kaldırdı?

Seçim broşürüne bakıyoruz (Tamamı zaten 15 – 20 tane) yaptım dediklerinin çoğu eski başkan zamanında yapılmış. Gerisi nerede? Kimse bilmiyor.

“ŞİMDİ DE, HİZMETE DEVAM, YAPTIKLARIMIZ YAPACAKLARIMIZIN TEMİNATIDIR” Diye yeniden bizden oy istiyor.

Yaptıklarından memnunum, Bergama’yı ayağa kaldırdı diyen var mı?

Ben duymadım.

29 mart 2009 yerel seçimlerinde anlaşılıyor ki Bergama seçmeni büyük oranda

“MACERAYA DA, AKP ye de RAŞİT ÜRPER’E OY YOK” DİYECEK. 24.03.2009

KULAĞINI ÇEKİVER

Çocukken, verdiğimiz sözü tutmaz, ders çalışmaz, tembellik eder, yalan söyler, söz dinlemez, yaramazlık yaparsak, konu, komşu, tanıdıklar, öğretmenimiz büyüklerimize, annemize, babamıza, “ŞUNUN KULAĞIĞINI BİRAZ ÇEKİVER” derlerdi.

Bundan “uyarmak” da , gerçekten “kulağı çekmek” de anlaşılırdı.

Ak Parti iktidara gelirken “YOKSULLUK, YOLSUZLUK ve YASAKLARI” ortadan kaldıracağına söz vermişti.

Peki verdiği sözü tuttu mu?

AK PARTİNİN iktidar olduğu yedi yılda;

Yoksulluk bitti mi?

Yoksa her geçen gün arttı mı?

İşi, sosyal güvencesi olmayan, yeşil karta muhtaç insan sayısı her gün artmadı mı?

Her yıl belediyelerin, sosyal yardım vakıflarının yardımlarına muhtaç insan sayısı artmadı mı?

Ramazanlarda işten çıktığında iftara yetişemeyenler için kurulan “iftar çadırları” her yerde ve sayıları her geçen yıl artarak artık yoksulların boğazından “SICAK BİR YEMEK GEÇSİN” diye kurulmuyor mu?

ABD de başlayan ve bütün dünyayı saran küresel kriz görüldüğünde “KRİZ GELİYOR” bizi de vuracak dediklerinde, Başbakan “bizi vurmaz, teğet geçer, hatta biz karlı çıkarız demedi mi?

Bizi “teğet geçti mi?”

Binlerce işveren ve yüz binlerce işçi işlerini kaybetmedi mi?

AKP iktidarı yoksulluğu önleyemediği, küresel de olsa krizin etkilerini önlemek duyarsız kaldığı için;

AK PARTİYE, yerel seçimlerinde oylarımızı vermeyerek,

“KULAĞINI ÇEKELİM Mİ?

Yolsuzluklar bitti mi?

Devlet yönetiminde ihale ve özelleştirmelerde, belediyelerde yine ihale ve imar uygulamalarında yolsuzluklar artmadı mı?

İktidar yanlısı bazı kişiler kısa sürede köşeyi dönmedi mi?

Zenginleşmedi mi?

Yalan deseler de, çevremizde, ilçemizde, ilimizde yolsuzluklara tanık olmuyor muyuz?

Medyada her gün yeni bir yolsuzluk haberlerini görüp okumuyor muyuz?

Yolsuzlukları açığa çıkan bürokrat ve Belediye başkanları, “başbakan, bakan veya amirleri” izin vermediği için yargılanabiliyor mu?

Bu kişileri yargılayabilmek için Danıştay’dan izin alınması, dava açılması derken bir kısmı milletvekili olarak dokunulmazlık zırhına bürünmüyor mu?

Bir kısmı zaman aşımına uğrayıp cezadan kurtulmuyor mu?

Söz verip “yolsuzlukları” da önleyemediği için;

Oylarımızı vermeyerek,

AK PARTİNİN, 29 mart yerel seçimlerinde “KULAĞINI ÇEKELİM Mİ?

Yasakları kaldırdı mı?

Defalarca yasa çıkarıp “kendileri ve yandaşları dahil bir çok yolsuzluk yapanları, suçluları” af etmediler mi?

Ama, tüm çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı verdiler mi?

Bütün kesimlerin, işçi, memur, çiftçi, emekli her kesime örgütlenme hakkı verdiler mi?

Emniyet güçlerine sınırsız telefon dinleme hakkı verip insanların haberleşme özgürlüğünü bile ellerinden almadılar mı?

İktidarı, başbakanı, bakanları en küçük bir eleştiri yapanları karakola çekmediler mi?

Siyasi partiler yasasını değiştirip lider sultasını sona erdirdiler mi?

Seçim yasasını değiştirip kendi vekilimizi kendimizin seçmemizi sağladılar mı?

Yargının siyasetçilerin etkisinden kurtulması için yargı reformu yaptılar mı?

Söz verip “yasakları” kaldırmadıkları için;

AK PARTİNİN, 29 mart yerel seçimlerinde “KULAĞINI ÇEKELİM Mİ?

AKP iktidarının bu yerel seçimlerde,

“Kulağını çekmez, eğer oylarımızla cezalandırmaz isek,

Başbakan,

Bak, muhalefet, basın, yalan söylüyor yalan yazıyormuş,

İşsizlik yokmuş,

Yolsuzluk yokmuş,

Yasaklar bitmiş,

Benim bütün yaptıklarım doğruymuş,

Benim bütün yaptıklarımı millet destekliyormuş,

Ben en iyisini biliyormuşum,

Ben en iyisini, en doğruyu biliyormuşum,

Demeyecek mi?

Bu seçim iktidarı değiştirmeyecek.

Oylarımızı AKP dışında başka bir partiye verirsek,

Başbakan (zaten AKP demek başbakan demek) demek ki ben bazı şeyleri yanlış anlamışım,

Demek ki bazı şeyleri bana doğru söylememişler,

Demek ki milletin gerçekten sorunları varmış,

Demez mi?

Vatandaşın yakındığı sorunları araştırıp çözüm aramaz mı?

Eğer bu seçimde;

AKP iktidarı ve başbakanı,

Oylarımızı esirgeyerek “KULAĞINI ÇEKMEZ İSEK”

Her şeye rağmen oylarımızı yine AKP ye verirsek,

Bütün yaptıkların doğru, işsiz, yoksul da kalsak senin suçun yok demiş olmaz mıyız?

AKP iktidarından ve başbakandan oylarımızı esirgersek,

İşsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun, yasakların devam etmesinden, gelir dağılımı adaletsizliğinden, siz sorumlusunuz, siz hatalısınız demiş olmaz mıyız?

Başbakan ve AKP iktidarının,

“KULAĞINI ÇEKELİM Mİ? ÇEKMEYELİM Mİ?”

29 mart 2009 seçimlerinde bütün bunları düşünerek oy vereceğiz.

Nasıl ve kime “İKTİDAR VEYA MUHALEFETE” oy verirsek verelim, seçimden sonra yakınmaya, sızlanmaya hakkımız olamayacaktır.

Eğer 29 mart 2009 yerel seçimlerinde AKP iktidarından ve başbakandan oylarımızı esirgediğimiz halde yine sorunlarımıza duyarsız kalırsa,

En geç 2011 de “iktidarı belirleyecek” millet vekili genel seçimleri olacak.

O zaman “BEN SENİ 29.03.2009 DA UYARDIM, AMA SEN ANLAMADIN” diyerek iktidardan al aşağı etmek hakkımız olacaktır. 20.03.2009